Evi Terk Eden Anneye Velayet Verilir Mi?
Evi terk eden anneye velayet verilir mi sorusu, özellikle boşanma veya ayrılık sürecinde olan pek çok ailenin aklını kurcalıyor. Velayet kararlarında kanun, tek başına annenin evi terk etmiş olmasını yeterli görmüyor; hâkim, her olayda çocuğun üstün yararı, yaşam koşulları ve ebeveynlerin bakım yeterliliklerini birlikte değerlendiriyor.
Türk Medeni Kanunu’nda velayetin kural olarak anne ve babaya birlikte ait olduğu, boşanma veya ayrılık sonrası ise hâkimin velayeti eşlerden birine vereceği düzenlenmiş durumda. Bu süreçte “terk”, tek başına otomatik bir sebep değil; ancak terk olgusu, çocuğa bakımdaki ihmal, istismar veya ciddi ilgisizlikle birleşiyorsa, annenin velayet alma ihtimalini önemli ölçüde etkileyebiliyor. Bu nedenle “evi terk eden anneye velayet verilir mi” sorusu, her somut olayda ayrı ayrı yanıtlanıyor.
“Evi terk eden anneye velayet verilir mi?” sorusunun kısa cevabı
Kısaca cevap: Evet, evi terk eden anneye de velayet verilebilir.
Türk hukukunda hâkim, velayeti belirlerken “anne evi terk etti mi, etmedi mi?” sorusuna değil, “Bu çocuk için şu anda en güvenli, en sağlıklı, en istikrarlı ortam neresi?” sorusuna bakar. Yani velayet, otomatik olarak babaya geçmez; her olayda ayrı ayrı değerlendirme yapılır.
Evi terk etme, özellikle boşanma davasında kusur tartışmasında önem kazanır; ama velayet bakımından tek başına belirleyici değildir. Önemli olan, annenin çocuğa karşı sorumluluğunu, ilgisini ve bakımını sürdürüp sürdürmediğidir.
Velayetin temel kriteri: Çocuğun üstün yararı nedir?
Türk Medeni Kanunu ve Yargıtay kararlarına göre velayetle ilgili her kararda esas alınan ölçüt “çocuğun üstün yararı” ilkesidir.
Bu ilke, özetle şunu ifade eder:
- Çocuğun bedensel, zihinsel, duygusal ve sosyal gelişimi en iyi hangi ebeveyn yanında korunacaksa, velayet o tarafa verilir.
- Çocuğun güvenliği, istikrarı, eğitim hayatı, psikolojik dengesi bozulmayacak şekilde karar verilir.
- Anne ve babanın kusuru, ekonomik gücü, sosyal çevresi gibi unsurlar, ancak çocuğun üstün yararını etkilediği ölçüde dikkate alınır.
Dolayısıyla, annenin evi terk etmiş olması tek başına değil, çocuğun hayatına etkisi üzerinden değerlendirilir.
Evi terk etmenin tek başına velayeti kaybettirmediği durumlar
Bazı hallerde anne ortak konuttan ayrılsa bile, bu durum velayeti kaybetmesi için yeterli görülmez. Örneğin:
- Anne, şiddet, ağır hakaret, baskı gibi nedenlerle evi terk etmişse ve bu durum delillerle destekleniyorsa, bu terk çoğu zaman haklı kabul edilir. Böyle bir durumda, çocuğun üstün yararı çoğu kez şiddet ortamından uzak kalmak yönünde değerlendirilir.
- Anne evi terk etse bile, çocuğun bakımını fiilen sürdürüyorsa, çocukla düzenli ilgileniyor, eğitim ve sağlık ihtiyaçlarını karşılıyorsa, salt “terk etti” diye velayetin babaya verilmesi beklenmez.
- Anne, iş, sağlık veya geçici barınma sorunu gibi nedenlerle kısa süreli ve makul bir ayrılık yaşamışsa, bu da tek başına “çocuğu terk” sayılmaz.
Yargıtay uygulamasında da, velayet düzenlemesinde çocuğun duygusal bağı, alıştığı düzen ve bakımın sürekliliği evi terk etme olgusundan daha ağır basan kriterler olarak öne çıkar.
Hangi hallerde terk, annenin aleyhine güçlü delil olur?
Evi terk etme, bazı durumlarda annenin velayet açısından aleyhine ciddi bir göstergeye dönüşebilir. Özellikle:
- Anne, çocuğu babanın yanında bırakıp uzun süre arayıp sormamış, maddi manevi hiçbir ilgi göstermemişse, bu durum çocuğun ihmal edildiği şeklinde yorumlanabilir.
- Ortak konutu terk ettikten sonra anne, çocuğun temel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik hiçbir çaba göstermemiş, iletişim kurmamışsa, hâkim bu tabloyu “çocuğa karşı sorumluluk duygusunun zayıf olduğu” yönünde değerlendirebilir.
- Anne, evi terk ederken çocuğu da yanına alıp, baba ile tüm kişisel ilişkiyi engellemeye çalışmış, çocuğu babaya karşı doldurmuş, sık sık adres değiştirerek babanın çocukla görüşmesini fiilen imkânsız hale getirmişse, bu da çocuğun üstün yararına aykırı bir davranış olarak annenin aleyhine yazılabilir.
Sonuç olarak, “evi terk eden anneye velayet verilmez” diye bir kural yoktur. Hakim, her somut olayda terk olgusunu; süresi, nedeni, çocuğa etkisi ve annenin çocuğa karşı fiili ilgisiyle birlikte değerlendirir. Çocuğun üstün yararı annenin yanında kalmayı gerektiriyorsa, anne evi terk etmiş olsa bile velayet yine anneye verilebilir.
Türk hukukunda velayet kararı verilirken hakimin baktığı ana ölçütler
Hakim, velayet kararı verirken “anne mi baba mı haklı” sorusundan çok, “Bu çocuk için bugün ve orta vadede en güvenli, en sağlıklı ortam neresi?” sorusuna cevap arar. Türk Medeni Kanunu’nda da temel ilke çocuğun üstün yararıdır. Bu çerçevede aşağıdaki ölçütler birlikte değerlendirilir; hiçbir kriter tek başına otomatik olarak sonucu belirlemez.
Çocuğun yaşı, gelişim düzeyi ve anne bakımına ihtiyaç
Özellikle 0–3 yaş arası bebeklerde, emzirme, gece bakımı, yoğun fiziksel temas gibi nedenlerle anne bakımına ihtiyaç çoğu dosyada belirleyici bir unsur olur. Yargıtay kararlarında da uzun süredir, çok küçük yaştaki çocukların kural olarak anne yanında kalmasının çocuğun yararına olduğu sıkça vurgulanır; ancak bu, annenin her durumda otomatik olarak velayeti alacağı anlamına gelmez.
Okul öncesi ve ilkokul çağında ise hakim, çocuğun duygusal bağı, gelişim düzeyi, konuşma ve ifade becerisi, kime daha çok ihtiyaç duyduğu gibi unsurları inceler. Gerekirse pedagog, psikolog veya sosyal hizmet uzmanı raporu alınır. Çocuk belli bir olgunluğa geldiyse, görüşü de dinlenir, fakat son kararı yine hakim verir.
Anne ve babanın fiziksel – duygusal bakım imkânları
Velayet için sadece “kimin geliri daha yüksek” olduğuna bakılmaz. Hakim, daha geniş bir çerçevede:
- Çocuğun kalacağı evin güvenli ve sağlıklı olup olmadığını
- Anne veya babanın zaman ayırma imkânını, çalışma saatlerini
- Çocuğun günlük ihtiyaçlarını (yemek, temizlik, ödev, sağlık kontrolleri) kimin daha düzenli karşıladığını
- Duygusal olarak çocuğa ne kadar ilgi gösterildiğini
değerlendirir.
Gelir seviyesi önemlidir ama tek başına belirleyici değildir. Daha düşük gelire sahip olsa bile, çocuğa daha istikrarlı, sevgi dolu ve düzenli bir bakım sunan taraf lehine velayet verilebilir. Diğer ebeveynin de nafaka ile katkı sağlaması zaten hukuken mümkündür.
Tarafların yaşam tarzı, psikolojik durum ve şiddet/geçimsizlik öyküsü
Hakim, anne ve babanın yaşam tarzını değerlendirirken ahlaki yargı dağıtmak için değil, çocuğun güvenliğini ve ruh sağlığını korumak için bakar. Örneğin:
- Sürekli alkol veya madde kullanımı
- Aşırı gece hayatı, çocuğun ihmal edilmesi
- Sık partner değiştirmenin çocuğun huzurunu bozacak şekilde yaşanması
gibi durumlar, çocuğun üstün yararı açısından olumsuz kabul edilebilir.
Ayrıca tarafların psikolojik durumları, tedavi gerektiren ruhsal rahatsızlıklar, öfke kontrol sorunları, intihar girişimi öyküsü gibi hususlar da raporlarla incelenebilir.
En kritik noktalardan biri de şiddet ve ağır geçimsizlik geçmişidir. Eşe veya çocuğa yönelik fiziksel, psikolojik, ekonomik şiddet; hakaret, tehdit, evden kovma gibi davranışlar, velayet açısından ciddi olumsuzluk sayılır. Çocuğun şiddete tanık olması bile, onun ruhsal gelişimi için ağır bir risk olarak değerlendirilir.
Kardeşlerin ayrılmaması ve çocuğun alıştığı düzenin korunması
Türk hukukunda genel eğilim, kardeşlerin mümkün olduğunca ayrılmaması yönündedir. Hakim, çok istisnai ve çocuğun yararının açıkça gerektirdiği haller dışında, kardeşleri farklı ebeveynlere vermekten kaçınır. Çünkü kardeş bağının kopması, çocukların duygusal dünyasında derin izler bırakabilir.
Ayrıca çocuğun:
- Devam ettiği okul
- Yaşadığı mahalle, sosyal çevre
- Alıştığı bakım düzeni (kimle yaşıyor, kim okula götürüyor, kim ilgileniyor)
de korunmaya çalışılır. Ani ve köklü değişiklikler, özellikle küçük yaşta çocuklar için sarsıcı olabilir. Bu nedenle hakim, velayet kararında “mevcut düzeni bozmadan, çocuğun güvenliğini ve gelişimini en iyi nasıl sağlarım?” sorusuna cevap arar.
Sonuç olarak, velayet kararı verilirken tek bir ölçüte değil, çocuğun yaşı, bakım ihtiyacı, ebeveynlerin imkânları, psikolojik durumları, şiddet öyküsü ve kardeş ilişkileri gibi pek çok faktörün birlikte değerlendirilmesine dayanılır.
“Evi terk etme” tam olarak ne demek, her ayrılış terk sayılıyor mu?
Hukuki anlamda “evi terk etme”, eşlerden birinin ortak konutu haklı bir sebep olmadan, evlilik birliğini sürdürme iradesi olmaksızın ve makul süre geri dönmeden bırakmasıdır. Yani her “ayrılış” terk sayılmaz.
Kısa süreli tartışma sonrası birkaç günlüğüne ailesinin yanına gitmek, iş seyahati, sağlık nedeniyle başka şehirde kalmak ya da şiddetten kaçmak gibi durumlar, genelde hukuki anlamda terk olarak değerlendirilmez. Burada önemli olan:
- Ayrılığın süresi
- Geri dönme niyetinin olup olmaması
- Ayrılığın sebebi
- Çocuğun ve eşin bu süreçte nasıl etkilendiği
Özellikle velayet bakımından, hakimin baktığı şey “etiket olarak terk” değil, bu ayrılığın çocuğun hayatına fiilen ne yaptığıdır.
Haklı sebeple evi terk etme (şiddet, ağır hakaret, baskı vb.)
Eşin fiziksel şiddeti, sürekli ağır hakaret, psikolojik baskı, ekonomik şiddet, cinsel zorlamalar, eve alkol veya madde bağımlılığı nedeniyle huzursuzluk getirilmesi gibi hallerde evi terk etmek çoğu zaman haklı sebep sayılır.
Bu durumda:
- Anne, çocuğunu da alıp ortak konuttan ayrılmışsa, bu “haksız terk” değil, kendini ve çocuğu koruma” davranışı olarak görülebilir.
- Hakim, özellikle şiddet iddialarını destekleyen rapor, mesaj, tanık beyanı varsa, annenin evi terk etmesini kusur olarak değil, çoğu zaman zorunlu bir tercih olarak değerlendirir.
- Böyle bir ayrılış, velayet açısından anne aleyhine otomatik bir olumsuzluk yaratmaz; tam tersine, çocuğu şiddet ortamından uzaklaştırmak, çocuğun üstün yararıyla uyumlu kabul edilebilir.
Yani şiddetten kaçmak için evi terk eden anne, sırf “evi terk etti” diye velayeti kaybetmiş sayılmaz.
Haksız ve keyfi terk ne zaman gündeme gelir?
Haksız veya keyfi terk, eşin hiçbir makul gerekçe olmadan, ani bir kararla evi bırakıp gitmesi ve uzun süre geri dönmemesi, aileyle ilgilenmemesi durumunda gündeme gelir. Örneğin:
- Çocuğu babanın yanında bırakıp aylarca aramamak, maddi manevi ilgilenmemek
- Sırf yeni bir ilişki kurduğu için ortak konutu terk edip aileyi ikinci plana atmak
- Tartışma sonrası öfkeyle çıkıp gitmek ve sonrasında da aileyle bağ kurmaktan kaçınmak
Bu tür hallerde, özellikle çocuğa karşı ciddi bir ihmal oluşmuşsa, terk olgusu annenin aleyhine güçlü bir işaret haline gelebilir. Hakim, “bu anne çocuğun temel ihtiyaçlarını, duygusal bağını, sürekliliğini gözetiyor mu?” sorusuna bakar. Cevap olumsuzsa, haksız terk hem boşanma kusuru hem de velayet değerlendirmesinde önem kazanır.
Eşin evden kovulması veya eve alınmaması durumunda kim terk etmiş sayılır?
Uygulamada sık karışan nokta burasıdır: Her zaman evi fiilen terk eden kişi “terk eden” sayılmaz.
Eğer bir eş:
- Diğerini evden kovuyorsa
- Kapıyı kilitleyip içeri almıyorsa
- Sürekli baskı, tehdit, şiddet uygulayarak evde kalmasını fiilen imkansız hale getiriyorsa
bu durumda hukuken “terk eden” çoğu zaman kovulan değil, kovandır. Yani anne kapıya konulmuşsa, “evi terk etti, kusurlu” demek doğru olmaz. Hakim, mesajlar, tanıklar, kolluk tutanakları gibi delillerle kimin aslında aile birliğini sürdürmek istemediğini araştırır.
Velayet bakımından da, annenin evden kovulması veya eve alınmaması, onun çocuğu istemediği anlamına gelmez. Aksine, annenin çocuğa ulaşmasının engellenmesi, çoğu zaman baba aleyhine bir durum olarak değerlendirilir. Bu yüzden, “kapıya konulan anne terk etmiş sayılır mı?” sorusunun cevabı çoğu olayda hayırdır; asıl terk eden, onu evden uzaklaştıran eş kabul edilir.
Evi terk eden anneye velayet verilebilen yaygın senaryolar
Şiddetten kaçmak zorunda kalan anne ve çocuğun üstün yararı
Türk hukukunda velayet değerlendirilirken temel ölçüt “çocuğun üstün yararı”dır. Eşinden veya evdeki diğer kişilerden fiziksel, psikolojik ya da ekonomik şiddet gören bir annenin ortak konutu terk etmesi, kural olarak onun aleyhine otomatik bir “kusur” sayılmaz. Aksine, şiddet ortamından uzaklaşmak çoğu zaman hem anne hem çocuk için koruyucu bir adımdır.
Yargıtay ve ilk derece mahkemeleri, şiddet iddialarını destekleyen rapor, tanık, mesaj, koruma kararı gibi deliller varsa, annenin evi terk etmesini “haklı sebep” olarak görme eğilimindedir. Bu durumda, çocuk şiddet ortamında kalacaksa, annenin yanına gitmesi çocuğun bedensel ve ruhsal gelişimi açısından daha güvenli kabul edilebilir. Hakim, çocuğun yaşı, şiddete tanık olup olmadığı, annenin yeni yaşam koşulları gibi unsurları birlikte değerlendirerek velayeti anneye bırakabilir veya en azından geçici velayeti anneye verebilir.
Anne çalışmak zorunda olduğu için evi geçici terk ettiyse
Bazı durumlarda anne, iş bulduğu başka bir şehre gitmek, vardiyalı çalışmak ya da geçici bir süre barınma imkânı bulamadığı için çocuğu babanın yanında bırakıp evi terk edebilir. Burada kritik nokta, annenin çocuğu tamamen terk edip etmediği ve çocukla bağını nasıl sürdürdüğüdür.
Anne düzenli arıyor, ziyaret ediyor, maddi katkı sağlıyor ve kısa sürede çocuğu yanına alabileceği daha istikrarlı bir düzen kuruyorsa, sırf “evi önce o terk etti” diye velayetin mutlaka babaya verilmesi gerekmez. Hakimler, annenin çalışma zorunluluğunu ve ekonomik koşullarını, çocuğun bakımının fiilen nasıl yürüdüğünü ve gelecekteki planları birlikte değerlendirir. Çocuğun üstün yararı annenin yanına geçmeyi gerektiriyorsa, annenin geçici ayrılışı velayet için tek başına engel sayılmaz.
Ortak konuttan ayrılsa da çocuğun bakımını fiilen sürdüren anne
Uygulamada sık görülen bir başka senaryo da şudur: Anne ortak konuttan ayrılır, fakat çocuk ya baştan itibaren onunla gider ya da kısa süre içinde annenin yanına geçer ve günlük bakım, eğitim, sağlık, duygusal destek büyük ölçüde anne tarafından sağlanmaya devam eder.
Mahkemeler, velayet kararında sadece kimin evde kaldığına değil, “fiili bakım ilişkisine” bakar. Çocuğun okulu, doktoru, sosyal çevresi annenin bulunduğu yerde ise, çocuk anneyle güvenli ve düzenli bir hayat sürüyorsa, annenin evi terk etmiş olması tek başına aleyhine güçlü bir gerekçe oluşturmaz. Aksine, çocuğun alıştığı düzeni bozmamak ve istikrarı korumak için velayetin anne üzerinde bırakılması veya anneye verilmesi daha uygun görülebilir.
Bu tür dosyalarda, annenin çocuğa fiilen baktığını gösteren okul kayıtları, sağlık belgeleri, tanık anlatımları ve barınma koşulları, velayet değerlendirmesinde belirleyici rol oynar.
Annenin evi terk etmesinin velayeti zorlaştırdığı durumlar
Çocuğu babanın yanında bırakıp uzun süre aramayan, ilgilenmeyen anne
Türk hukukunda velayet için en önemli ölçüt çocuğun üstün yararıdır. Anne evi terk ederken çocuğu babanın yanında bırakmış ve aylarca hatta yıllarca aramamış, ziyaret etmemiş, maddi ya da duygusal destek vermemişse, bu durum mahkemelerce ciddi bir “ihmal” göstergesi olarak görülür.
Yargıtay kararlarında, çocuğu uzun süre sormayan, hastalığında yanında olmayan, eğitim ve bakım giderlerine katılmayan ebeveynin velayet görevini yerine getirmediği, hatta bazı uç örneklerde çocuğu tamamen terk ettiği kabul edilebiliyor. Böyle bir tabloda, anne sonradan velayet istese bile, geçmişteki ilgisizlik çocuğun üstün yararı aleyhine güçlü bir delil olarak değerlendirilir.
Hakim, “Bu anne gerçekten çocuğun günlük hayatında var olmak istiyor mu, yoksa dava açılınca mı hatırladı?” sorusuna cevap arar. Uzun süreli kopukluk varsa, velayetin babada kalması veya babaya verilmesi ihtimali belirgin şekilde artar.
Çocuğu ani şekilde alıp babayla tüm ilişkiyi kesmeye çalışan anne
Bazı durumlarda anne, evi terk ederken çocuğu da yanına alır ve babanın çocukla görüşmesini engellemeye çalışır. Telefonlara çıkmama, adres gizleme, mahkemece belirlenen kişisel ilişki günlerinde çocuğu götürmeme gibi davranışlar, Yargıtay içtihatlarında çocuğun yararına aykırı kabul ediliyor.
Mahkemeler, bir ebeveynin diğerini tamamen devre dışı bırakma çabasını, çocuğun psikolojik gelişimi açısından zararlı görüyor. Çocuğun babaya yabancılaşmasına yol açan bu tür tutumlar, annenin velayet görevini kötüye kullanması olarak değerlendirilebilir.
Bu durumda hakim, velayetin değiştirilmesini gündeme alabilir veya en azından babayla daha geniş kişisel ilişki kurulmasına karar verebilir. Özellikle küçük yaşta çocuğu ani şekilde ortamından koparmak, okulunu, arkadaşlarını, alıştığı düzeni bir anda değiştirmek de annenin aleyhine yorumlanabilir.
Annenin yaşam koşullarının çocuğa açıkça zarar verdiği haller
Anne evi terk ettikten sonra çok düzensiz, riskli veya çocuğa uygun olmayan bir hayat sürdürüyorsa, bu da velayeti zorlaştıran önemli bir faktördür. Örneğin:
- Sürekli ev değiştirmesi, çocuğun okula devamını aksatması
- Alkol, madde kullanımı, ağır psikiyatrik sorunlar için tedavi görmemesi
- Şiddet içeren ilişkiler içinde yaşaması
- Ev ortamının hijyen, güvenlik ve barınma açısından ciddi şekilde yetersiz olması
gibi durumlar, sosyal inceleme raporlarına ve tanık beyanlarına yansırsa, mahkeme çocuğun bu koşullarda kalmasını genellikle çocuğun üstün yararıyla bağdaştırmaz.
Yargıtay, tek başına annenin çalışmasını, yeniden evlenmesini veya başka bir şehre taşınmasını velayetin alınması için yeterli görmüyor. Ancak bu değişikliklere çocuğun ihmal edilmesi, eğitimden kopması, sağlık ve güvenliğinin tehlikeye girmesi eşlik ediyorsa, artık tablo değişiyor.
Sonuç olarak, annenin evi terk etmesi tek başına değil; çocuğa karşı ilgi düzeyi, babayla ilişkiyi engelleyip engellemediği ve yeni yaşam koşullarının çocuğa etkisi birlikte değerlendirilerek velayet konusunda aleyhine güçlü delil haline gelebiliyor.
Terk, boşanma kusuru ve velayet ilişkisinde sık yapılan yanlışlar
“Evi terk eden her zaman haksızdır” yanılgısı
Türk hukukunda “terk” kavramı, hem boşanma sebebi hem de kusur değerlendirmesinde önemli olsa da, evi terk eden eşin otomatik olarak haksız sayılması gibi bir kural yoktur.
Önce şuna bakılır: Evi terk eden eş, bunu haklı bir sebeple mi yaptı, yoksa keyfi ve haksız bir şekilde mi gitti? Şiddet, ağır hakaret, baskı, aldatma şüphesi gibi nedenlerle ortak konutu terk eden eş, çoğu zaman haklı sebeple ayrılmış kabul edilir ve bu durumda “terk eden her zaman kusurludur” anlayışı geçerli olmaz.
Yargıtay kararlarında da, eşin evi terk etmesi tek başına değil, öncesindeki olaylarla birlikte değerlendirilir. Örneğin, erkeğin şiddet uyguladığı, kadını ölümle tehdit ettiği bir dosyada, kadının evi terk etmesi ağır kusur sayılmamış, tarafların kusuru eşit görülmüştür.
Dolayısıyla, “kim evden gitti ise o haksızdır” şeklindeki basit formül, ne boşanma kusuru ne de velayet bakımından doğru değildir.
Boşanmada kusurlu olmanın velayete otomatik etkisi var mı?
Boşanma davasında bir eşin daha kusurlu bulunması, velayeti otomatik olarak kaybedeceği anlamına gelmez. Boşanmadaki kusur, daha çok tazminat ve nafaka gibi sonuçlarda belirleyicidir.
Velayet kararı verilirken hâkim, Türk Medeni Kanunu ve Yargıtay içtihatları doğrultusunda yalnızca çocuğun üstün yararına bakar. Eşlerden biri evlilik birliğini ağır kusurla sarsmış olsa bile, eğer çocuk için daha güvenli, daha istikrarlı ve daha sağlıklı ortamı o ebeveyn sağlayabiliyorsa, velayet yine de ona verilebilir.
Elbette bazı durumlarda boşanma kusuru ile velayet arasında dolaylı bağ kurulur. Örneğin:
- Çocuğu uzun süre ihmal eden,
- Şiddet uygulayan,
- Alkol/uyuşturucu bağımlılığı nedeniyle çocuğun güvenliğini tehlikeye atan,
- Çocuğu diğer ebeveynden tamamen koparmaya çalışan
taraf, hem boşanmada ağır kusurlu sayılabilir hem de bu davranışlar velayete engel kabul edilebilir. Ancak burada belirleyici olan “kusurlu olmak” değil, bu kusurun çocuğun fiziksel ve ruhsal yararını zedelemesidir.
Yargıtay’ın küçük yaş çocukların anne yanında kalmasına bakışı
Uygulamada sıkça duyulan “0–6 yaş çocuk her hâlükârda anneye verilir” cümlesi de tam olarak doğru değildir. Yargıtay, özellikle okul öncesi dönemde anne bakımının önemini vurgulayan birçok karar vermiştir; küçük yaştaki çocuğun anne yanında kalması, çocuğun üstün yararına uygun görülür. Ancak bu, mutlak ve değişmez bir kural değildir.
Yargıtay, velayetle ilgili kararlarında:
- Çocuğun yaşı ve gelişim düzeyini,
- Anne ve babanın bakım imkânlarını,
- Tarafların psikolojik durumunu ve yaşam koşullarını,
- Şiddet, ihmal, istismar iddialarını
birlikte değerlendirir ve her somut olayda ayrı sonuca varır.
Küçük yaşta da olsa, anne ağır şekilde ihmalci, şiddet uygulayan, çocuğu tehlikeli bir çevrede büyüten ya da ciddi bağımlılık sorunları olan biri ise, Yargıtay bu durumda babaya veya uygun başka bir kişiye velayet verilmesini onaylayabilmektedir.
Özetle:
- “Evi terk eden her zaman haksızdır”,
- “Boşanmada kusurlu olan otomatik velayeti kaybeder”,
- “Küçük çocuk her koşulda anneye verilir”
şeklindeki kalıplar, Türk hukukundaki gerçek tabloyu yansıtmaz. Her dosyada, çocuğun üstün yararı merkezde tutularak, tüm koşullar birlikte değerlendirilir.
Evi terk eden annenin açacağı veya karşılaşacağı davalar
Evi terk eden anne, Türk hukukunda bir yandan “terk nedeniyle boşanma davası” ile karşılaşabilir, diğer yandan kendisi de boşanma ve velayet talepli dava açabilir. Ayrıca dava sürecinde geçici velayet (tedbiren velayet) ve nafaka gibi geçici önlemler de gündeme gelir. Bu başlıkta, annenin hukuki konumunu ve pratikte nelerle karşılaşabileceğini özetleyelim.
Terk nedeniyle boşanma davası ve annenin konumu
Türk Medeni Kanunu’nda “terk” özel bir boşanma sebebidir. Ancak bunun işletilebilmesi için:
- Eşin ortak konutu haklı bir sebep olmadan terk etmesi,
- Bu terk halinin en az 6 ay kesintisiz sürmesi,
- Terk eden eşe mahkeme veya noter aracılığıyla eve dön ihtarı gönderilmesi,
- İhtara rağmen makul sürede dönülmemesi
gibi şartların bir arada bulunması gerekir.
Anne, evi şiddet, ağır hakaret, baskı, can güvenliği endişesi gibi haklı sebeplerle terk etmişse, kural olarak “haksız terk eden” sayılmaz. Bu durumda baba terk nedeniyle boşanma davası açsa bile, anne savunmasında bu haklı sebepleri ayrıntılı şekilde anlatmalı ve mümkünse delillerle desteklemelidir.
Özetle, evi terk eden anne her zaman “kusurlu” veya “terk eden taraf” kabul edilmez. Hakim, terk olgusunu değerlendirirken neden ayrıldığını, öncesinde neler yaşandığını ve çocuğun durumunu birlikte inceler.
Boşanma davasında velayet talebini nasıl ileri sürer?
Anne ister davacı, ister davalı olsun, boşanma davasında mutlaka açık ve net bir velayet talebi ileri sürmelidir. Uygulamada genellikle:
- Dava dilekçesinde veya cevap dilekçesinde
- “Ortak çocuğun velayetinin tarafıma verilmesini talep ederim” şeklinde
- Gerekçeleriyle birlikte (çocuğun yaşı, bakımını fiilen kimin üstlendiği, gelir durumu, yaşam koşulları vb.)
yazılı olarak belirtilir.
Daha sonra duruşmalarda da anne, çocuğun üstün yararının neden kendi yanında olmayı gerektirdiğini sözlü beyanlarıyla anlatır. Bu aşamada:
- Çocuğa fiilen baktığını,
- Eğitim, sağlık, günlük bakım gibi ihtiyaçları nasıl karşıladığını,
- Baba ile yaşanan sorunların çocuğa etkisini
somut örneklerle açıklaması önemlidir.
Ayrıca anne, velayetle birlikte kişisel ilişki düzeni, iştirak nafakası, tedbir nafakası gibi taleplerini de aynı dava içinde isteyebilir.
Geçici velayet (tedbiren velayet) ve dava sürecinde çocuğun kalacağı yer
Boşanma davası açıldığında, kararın kesinleşmesi bazen uzun sürebilir. Bu süreçte çocuğun “boşlukta kalmaması” için hakim, geçici velayet (tedbiren velayet) kararı verir.
Anne, dava açarken veya dava devam ederken:
- Dilekçesinde “dava süresince müşterek çocuğun tedbiren velayetinin tarafıma verilmesini talep ederim” diyerek,
- Çocuğun şu anda fiilen kimin yanında olduğunu,
- Diğer ebeveynle kalmasının çocuğa ne tür riskler doğurduğunu,
- Kendi yanında kalmasının sağlayacağı güvenli ve istikrarlı ortamı
ayrıntılı şekilde anlatmalıdır.
Hakim, tedbiren velayet kararı verirken genellikle:
- Çocuğun halen kimin yanında yaşadığını,
- Ani yer değişikliğinin çocuğu nasıl etkileyeceğini,
- Tarafların ilk bakışta görülen yaşam koşullarını ve varsa acil riskleri
dikkate alır.
Bu nedenle evi terk eden anne, çocuğu yanına aldıysa ve ona fiilen bakıyorsa, bunu belgeler, tanıklar, okul/kreş kayıtları, sağlık randevuları, masraf dekontları gibi delillerle desteklemesi, geçici velayet açısından elini güçlendirir.
Eğer çocuk babanın yanında kalmışsa, anne yine de tedbiren velayet talep edebilir; ancak bu kez, babanın yanında kalmasının çocuğa zarar verdiğini veya en azından kendi yanında kalmasının çocuğun üstün yararına daha uygun olduğunu somut biçimde ortaya koyması gerekir.
Evi terk eden anne velayet için ne tür deliller toplamalı?
Evi terk eden bir anne için velayet davasında en kritik nokta, neden evi terk ettiğini ve çocuğa fiilen nasıl baktığını somut delillerle gösterebilmektir. Hakim, sadece “anlatılanlara” değil, mümkün olduğunca belgeye ve tanığa bakar. Bu yüzden aşağıdaki delil gruplarını sistemli şekilde toplamak, velayet şansını ciddi biçimde etkileyebilir.
Şiddet, baskı, kötü muameleye ilişkin rapor ve mesajlar
Evi terk sebebi aile içi şiddet, ağır hakaret, baskı ya da psikolojik şiddetse, bunu mutlaka belgelendirmek gerekir. Özellikle:
- Doktor raporları, adli raporlar, acil servis kayıtları
- Polis tutanakları, karakol başvuru kayıtları, uzaklaştırma/koruma kararı dosyaları
- Savcılık suç duyuruları, soruşturma evrakı
Bunlar, annenin evi “keyfi” değil, haklı sebeple terk ettiğini gösterir.
Ayrıca:
- WhatsApp, SMS, e‑posta, sosyal medya yazışmaları
- Ses kayıtları (hukuka uygun elde edilmişse)
- Hakaret, tehdit, baskı içeren mesaj ekran görüntüleri
şiddet ve baskı ortamını destekleyen önemli delillerdir. Bu tür mesajları silmemek, mümkünse tarih ve saatleri görülecek şekilde yedeklemek gerekir.
Şiddet olaylarına tanık olan komşu, akraba, arkadaş gibi kişilerin tanık olarak isimlerinin not edilmesi de önemlidir; ileride mahkemede dinlenebilirler.
Çocuğa fiilen bakıldığını gösteren tanıklar ve günlük hayat delilleri
Velayet davasında hakim, “çocuğa kim gerçekten bakıyor, kim ilgileniyor?” sorusuna cevap arar. Anne, evi terk etmiş olsa bile, çocuğun bakımını fiilen sürdürdüğünü şu delillerle gösterebilir:
- Çocuğun okul kayıtları, devamsızlık çizelgeleri, veli iletişim formları (Örneğin, okulda asıl irtibat kişisinin anne olması, toplantılara annenin katılması.)
- Kreş, kurs, etüt, spor okulu gibi yerlere yapılan kayıtlar ve ödeme dekontları
- Çocuğun doktor randevuları, aşı kartı, hastane kayıtları, randevuları kimin aldığı ve götürdüğüne dair bilgiler
- Günlük yaşamı gösteren fotoğraflar, kısa videolar (Çocuğun anneyle yaşadığı evdeki düzeni, odası, birlikte geçirilen zamanlar.)
Bunlara ek olarak:
- Komşular, öğretmenler, bakıcı, aile büyükleri gibi kişilerin tanıklığı (Çocuğu kim okula götürüyor, kim alıyor, kim yemek hazırlıyor, kim dersleriyle ilgileniyor?)
Hakim, bu tür tanık beyanlarını ve günlük hayat delillerini bir arada değerlendirerek, çocuğun fiili bakımının kimde olduğunu anlamaya çalışır.
Gelir durumu, konut ve yaşam koşullarına ilişkin belgeler
Velayet için tek başına “çok para kazanmak” yeterli değildir; ama çocuğa güvenli ve istikrarlı bir yaşam sunabilme kapasitesi önemlidir. Bu nedenle anne, kendi ekonomik ve barınma durumunu da belgelendirmelidir:
- Maaş bordroları, serbest meslek kazanç kayıtları, banka hesap dökümleri
- Kira sözleşmesi, tapu kaydı, lojman tahsis belgesi gibi oturulan yere ilişkin belgeler
- Evdeki yaşam koşullarını gösteren, çocuğa ait oda, yatak, çalışma masası, oyuncaklar gibi düzeni gösteren fotoğraflar
- Varsa kreş/okul ücretlerinin ödendiğini gösteren dekontlar, fatura ve makbuzlar
Ayrıca:
- Anne çalışıyorsa, çalışma saatlerini ve çocuğa kimin baktığını gösteren işyeri yazıları, vardiya çizelgeleri
- Çocuğun sağlık sigortası, özel sağlık poliçesi gibi güvence sağlayan belgeler
de hakimin gözünde annenin çocuğa düzenli bakım ve güvenli bir ortam sunabileceğini gösterir.
Özetle, evi terk eden bir anne için en güçlü yol, “neden terk ettiğini” ve “çocuğa nasıl baktığını” rapor, belge ve tanıklarla desteklemektir. Ne kadar çok şey yazılı ve somut hale getirilirse, velayet talebinin ciddiyeti ve inandırıcılığı o kadar artar.
Baba açısından: Evi terk eden anneye karşı velayet talep ederken nelere bakılır?
Baba, evi terk eden anneye karşı velayet talep ettiğinde mahkeme “anne mi baba mı daha iyi, kusur kimde” diye değil, çocuğun hangi tarafta daha güvende ve dengede olacağına bakar. Bu yüzden babanın, annenin davranışlarını kötülemekten çok, çocuğa kendi sağlayabileceği bakım ve istikrarı somut delillerle ortaya koyması önemlidir.
Hakim, genelde üç ana başlıkta değerlendirme yapar:
- Anne çocuğu gerçekten ihmal ediyor mu?
- Baba çocuğa daha iyi bir bakım ve düzen sunabiliyor mu?
- Çocuğun yaşı, görüşü ve sosyal çevresi hangi tarafı destekliyor?
Aşağıdaki alt başlıklar da bu çerçevede değerlendirilir.
Annenin çocuğu ihmal ettiğini gösteren durumlar
Babanın velayet talebinde en güçlü argümanlardan biri, annenin çocuğu ihmal ettiğini somut biçimde gösterebilmesidir. İhmal, sadece aç bırakmak ya da okula göndermemek değildir; duygusal ve psikolojik ihtiyaçların da uzun süre karşılanmaması bu kapsama girebilir.
Örneğin:
- Çocuğun temel ihtiyaçlarının (beslenme, temizlik, sağlık kontrolleri, aşılar, okul devamı) düzenli karşılanmaması
- Çocuğun sık sık bakıcıdan bakıcıya, evden eve savrulması, gece geç saatlere kadar yalnız bırakılması
- Küçük yaşta çocuğun uzun süreli olarak üçüncü kişilere bırakılması ve annenin neredeyse hiç ilgilenmemesi
- Doktor raporları, öğretmen gözlemleri, sosyal inceleme raporlarında “bakım yetersizliği” tespitleri
- Çocuğun yaşına uygun olmayan ortamlarda bulunması (sürekli kavga, alkol, madde kullanımı olan çevreler vb.)
Baba, bu tür durumları tanık beyanları, okul yazışmaları, sağlık kayıtları, sosyal hizmet raporları, mesaj ve yazışmalar ile destekleyebilirse, annenin çocuğu ihmal ettiği yönünde ciddi bir tablo oluşabilir. Ancak tek seferlik bir aksaklık genelde yeterli görülmez; süreklilik ve çocuğa zarar aranır.
Babanın çocuğa sunabileceği daha iyi bakım ve istikrar
Sadece annenin eksiklerini göstermek yetmez; baba aynı zamanda “ben çocuğa daha iyi bir düzen sunabilirim” diyebilmelidir. Mahkeme, babanın:
- Düzenli ve yeterli bir gelire sahip olup olmadığına
- Çocuğun kalacağı evin güvenli, temiz ve yaşına uygun olup olmadığına
- Çalışma saatlerinin çocuğun bakımına elverişli olup olmadığına
- Gerekirse yakın aile desteği (büyükanne, dede vb.) bulunup bulunmadığına
- Çocuğun eğitim, sağlık ve sosyal ihtiyaçlarını takip etme konusundaki istekliliğine
özellikle bakar.
Baba, çocuğun günlük hayatını nasıl planlayacağını somut şekilde anlatabilirse (okul, kurs, sağlık kontrolleri, oyun ve ilgi zamanı gibi), istikrarlı bir düzen sunabildiğini daha net gösterir. Çocuğun hâlihazırda babanın yanında sakin, düzenli ve mutlu bir hayat sürmesi de önemli bir göstergedir; bu durum tanıklar ve sosyal inceleme raporlarıyla desteklenebilir.
Çocuğun yaşı, görüşü ve sosyal çevresinin rolü
Velayet değerlendirmesinde çocuğun yaşı ve gelişim düzeyi kritik bir ölçüttür. Küçük yaşta, özellikle okul öncesi dönemde, mahkemeler genellikle anne bakımının önemini vurgular; ancak bu, annenin her koşulda üstün olduğu anlamına gelmez. Anne ciddi şekilde ihmal, şiddet, bağımlılık, ağır psikiyatrik sorun gibi nedenlerle çocuğa zarar veriyorsa, baba lehine karar verilebilir.
Daha büyük çocuklarda ise çocuğun görüşü giderek daha fazla önem kazanır. Hakim, çocuğu genellikle uzman eşliğinde dinler ve:
- Çocuğun kime daha yakın hissettiğini
- Kimin yanında kendini daha güvende ve huzurlu gördüğünü
- Okulu, arkadaş çevresi, kursları gibi sosyal bağlarının hangi tarafta daha sağlıklı devam edeceğini
değerlendirir.
Çocuğun görüşü tek başına belirleyici değildir; baskı altında konuşup konuşmadığı, manipüle edilip edilmediği de incelenir. Ancak özellikle ergenlik dönemine yaklaşan çocuklarda, yerleşik sosyal çevre ve duygusal bağlar velayet kararında ciddi ağırlık taşır.
Sonuç olarak, baba açısından bakıldığında, evi terk eden anneye karşı velayet talep ederken en etkili yol; annenin ihmalini abartmadan, somut delillerle ortaya koymak ve aynı zamanda çocuğa sunabileceği güvenli, düzenli ve sevgi dolu ortamı net biçimde göstermektir.
Uygulamada sık sorulan pratik alt konular
Anne evi terk etti ama çocuk babada kaldı, velayet hemen değişir mi?
Anne ortak konuttan ayrılmış, çocuk babanın yanında kalmış olabilir. Bu durumda velayet kendiliğinden değişmez. Türkiye’de velayet, ancak mahkeme kararıyla değiştirilebilir.
Babanın velayeti almak istemesi halinde aile mahkemesinde dava açması gerekir. Hakim, sadece “anne evi terk etti, çocuk bende kaldı” diye velayeti hemen babaya vermez; şu noktalara bakar:
- Çocuğun yaşı, bakım ihtiyacı ve kimin yanında daha güvende olduğu
- Anne ayrıldıktan sonra çocuğu arıyor mu, ilgileniyor mu, görüşmeye çalışıyor mu
- Babanın çocuğa sunduğu bakım, düzen ve istikrar
- Terk sebebi: Şiddet, ağır geçimsizlik gibi haklı bir neden var mı
Anne evi, şiddetten kaçmak için terk etmişse ve çocuğu geçici olarak babada bırakmak zorunda kalmışsa, bu durum annenin aleyhine otomatik bir kusur gibi görülmez. Buna karşılık anne uzun süre çocuğu aramaz, bakımına katılmazsa, bu kez babanın velayet talebini güçlendiren bir tablo ortaya çıkar.
Anne başka biriyle yaşamaya başlarsa velayet otomatik babaya mı geçer?
Annenin evi terk ettikten sonra başka biriyle yaşamaya başlaması, tek başına velayetin otomatik olarak babaya geçmesi anlamına gelmez. Hakim, annenin yeni yaşam düzenine şu gözle bakar:
- Çocuğun bu ortamda fiziksel ve duygusal olarak zarar görüp görmediği
- Yeni ev ortamının güvenli, düzenli ve çocuğa uygun olup olmadığı
- Birlikte yaşanan kişinin çocukla ilişkisi, şiddet, madde kullanımı, suç geçmişi gibi riskler
Eğer annenin birlikte yaşadığı kişi çocuğa kötü davranıyor, ev ortamı kaotik, güvensiz veya ahlaki açıdan çocuğu olumsuz etkileyen bir nitelik taşıyorsa, bu durum velayetin değiştirilmesi için ciddi bir gerekçe olabilir.
Ancak anne, çocuğa uygun koşulları sağlayan, düzenli ve güvenli bir evde yaşıyorsa, sadece “başka biriyle birlikte yaşıyor” diye velayet babaya geçmez. Burada da temel ölçüt yine çocuğun üstün yararı ve somut olayın tüm koşullarıdır.
Evi terk eden anne sonradan velayetin değiştirilmesini isteyebilir mi?
Evet, evi terk eden anne daha sonra velayetin değiştirilmesini talep edebilir. Velayet kararı kesin ve değişmez değildir; şartlar önemli ölçüde değiştiğinde her iki taraf da velayetin değiştirilmesi davası açabilir.
Annenin böyle bir dava açabilmesi için genelde şu tür değişiklikler önemlidir:
- Kendi yaşam koşullarının iyileşmesi (düzenli gelir, uygun konut, daha stabil hayat)
- Çocuğun mevcut velayet sahibi yanında ihmal edilmesi, şiddet görmesi veya ciddi uyum sorunları yaşaması
- Çocuğun büyüdükçe anneyle yaşamak istediğini açıkça ifade etmesi (özellikle ergenlik döneminde)
Mahkeme, önceki “terk” olgusuna yine bakar ama tek başına geçmişteki terk, sonsuza kadar annenin aleyhine bir damga gibi kullanılmaz. Hakim, bugünkü duruma ve çocuğun şu anki yararına odaklanır.
Bu nedenle anne, geçmişte evi terk etmiş olsa bile, bugün çocuğa daha iyi, daha güvenli ve daha istikrarlı bir hayat sunabileceğini somut delillerle gösterebilirse, velayetin değiştirilmesi mümkündür.