İstanbul Sözleşmesi Nedir, Amacı ve Kapsamı Nelerdir?
“İstanbul Sözleşmesi” nedir diye arayan çok. Kısaca, Avrupa Konseyi’nin kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddet ile mücadele için hazırladığı bağlayıcı bir çerçevedir. Amacı hem şiddeti önleme, hem mağdurları koruma, hem de suçları etkili biçimde soruşturup cezalandırmaktır. Eğitim, bilinçlendirme, sığınaklar, acil hatlar, uzaklaştırma kararları ve izleme mekanizması gibi araçlar içerir.
Temel sütunlar:
- Önleme
- Koruma
- Kovuşturma ve cezalandırma
- Bütüncül ve eşgüdümlü politikalar
Not: Sözleşme, ayrım gözetmeksizin herkesin haklarını korumayı hedefler; uygulamayı bağımsız bir izleme organı denetler.
Bu yazıda “İstanbul Sözleşmesi nedir, amacı nedir, kapsamı nelerdir?” sorularını sade bir dille adım adım ele alacağız ve İstanbul Sözleşmesi etrafındaki temel noktaları açıklayacağız.
İstanbul Sözleşmesi’nin Tarihçesi
Sözleşmenin İmzalanma Süreci
Sözleşmenin imzalanma süreci, Avrupa Konseyi'nin kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddetle mücadeleye dair kapsamlı bir uluslararası belge oluşturma kararıyla başladı. Bu amaçla 2008 yılında çalışmalar başlatıldı. Uzman komiteler ve farklı ülkelerden temsilcilerin katkısıyla hazırlanan metin, sonunda İstanbul'da tamamlandı. İstanbul Sözleşmesi, 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da, Avrupa Konseyi ülkelerinin katılımıyla imzaya açıldı. O tarihte, sözleşmeyi özellikle Türkiye başta olmak üzere birçok ülke temsilcisi, herhangi bir çekince koymadan imzaladı. Sözleşme, tuttuğu kapsayıcı dil ve ayrım gözetmeyen koruma ilkesiyle diğer uluslararası metinlerden ayrıştı.
Türkiye’nin Rolü ve İlk İmzacı Olması
Türkiye, İstanbul Sözleşmesi'nin hazırlanmasında başından sonuna kadar etkin rol oynadı. 11 Mayıs 2011’de yapılan imza töreninde, Türkiye ilk imzacı ülke oldu ve kısa sürede sözleşmeyi onaylama sürecini de tamamladı. Böylece Türkiye, sözleşmeyi hem ilk imzalayan hem de ilk onaylayan ülke olarak öne çıktı. Bu durum, hükümet ve sivil toplum çevrelerinde büyük bir memnuniyetle karşılandı ve uzun yıllar ülke adına uluslararası alanda önemli bir başarı göstergesi olarak sunuldu. Sözleşmenin adında İstanbul'un yer almasının nedeni de; hem müzakerelere ev sahipliği yapılması hem de Türkiye’nin gösterdiği liderlik oldu.
Uluslararası Kabul Görme Süreci
İstanbul Sözleşmesi, kısa sürede uluslararası alanda da geniş destek buldu. Avrupa Konseyi’ne üye olan ve bazı gözlemci durumda olan ülkelerin büyük çoğunluğu sözleşmeyi imzaladı ve birçok ülke kendi meclislerindeki onay süreçlerini tamamladı. Sözleşmenin yürürlüğe girmesi için en az 10 ülkenin taraf olması gerekiyordu; gerekli sayıya 2014 yılında ulaşıldı ve 1 Ağustos 2014 tarihinde İstanbul Sözleşmesi resmen yürürlüğe girdi. Günümüzde 46 ülke ve Avrupa Birliği bu sözleşmeyi imzalamış durumda; pek çok ülke için kadına yönelik şiddet konusunda temel başvuru metni olmayı başardı.
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden Çekilme Süreci
Çekilme Kararı ve Gerekçeler
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme süreci, 2020 yılında kamuoyunda başlayan tartışmalarla gündeme geldi. Bazı çevreler sözleşmenin "toplumsal ve ailevi değerlerle örtüşmediğini" ve "aile yapısını zayıflattığını" iddia etti. Bu tartışmaların ardından 20 Mart 2021 tarihinde bir Cumhurbaşkanı Kararı ile Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiğini açıkladı. Karar, 1 Temmuz 2021 tarihi itibarıyla yürürlüğe girdi. Çekilme kararının ana gerekçesi olarak, sözleşmenin bazı maddelerinin “cinsel yönelim” ve “toplumsal cinsiyet” kavramları üzerinden "yanlış yorumlara açık olduğu" savunuldu.
Ulusal ve Uluslararası Tepkiler
Çekilme süreci, Türkiye’de ve dünyada çeşitli tepkilere yol açtı. Ulusal ölçekte kadın örgütleri, insan hakları savunucuları, bazı siyasi partiler ve geniş halk kesimleri kararın geri çekilmesini talep etti. Toplumun farklı kesimlerinden gelen bu tepkiler uzun süre gündemi meşgul etti. Uluslararası düzeyde ise Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler başta olmak üzere birçok kurum ve ülke Türkiye’nin kararından üzüntü duyduklarını açıkladı ve kadın hakları konusunda geri adım olarak nitelendirdi. Türkiye'nin çekilme kararı pek çok uluslararası gözlemci tarafından kadın haklarının korunması konusunda olumsuz bir gelişme şeklinde yorumlandı.
Bu tepkiler, sözleşmenin kadına yönelik şiddetle mücadelede dünya genelinde ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
İstanbul Sözleşmesi’nin Temel Kavramları
Kadına Yönelik Şiddet Tanımı
Kadına yönelik şiddet, İstanbul Sözleşmesi’nin en temel kavramlarından biridir. Bu sözleşmeye göre, kadına yönelik şiddet, bir kadına sadece kadın olduğu için uygulanan ya da orantısız biçimde kadınları etkileyen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik ya da ekonomik şiddeti ifade eder. Buradaki en önemli ayrım, şiddetin cinsiyete dayalı olarak tanımlanmasıdır. Yani, sıradan bir saldırıdan ziyade kadınlara, sırf kadın oldukları için yapılan eylemler burada ön plana çıkar.
Kadına yönelik şiddet; tehdit, zorlama, ekonomik baskı, duygusal yıldırma, cinsel taciz, istismar ve fiziksel zarar gibi pek çok farklı biçimde olabilir. İstanbul Sözleşmesi, bu tür şiddetlerin hepsine karşı önlemler alınmasını zorunlu kılar ve devletlere bu konuda görev verir.
Ev İçi Şiddet Tanımı
Ev içi şiddet, İstanbul Sözleşmesi’nde çok net bir şekilde tanımlanmıştır. Ev içi şiddet, mağdur ile fail arasında aile içi, hane halkı veya eski ya da mevcut eş ve partnerler arasında gerçekleşen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik ya da ekonomik şiddettir.
En önemli özelliği, tarafların aynı evde yaşıyor olma veya eskiden beraber olmuş olma zorunluluğunun bulunmamasıdır. Yani, boşanmış çiftler ya da ayrılmış partnerler arasında meydana gelen şiddet de ev içi şiddet olarak değerlendirilir. İstanbul Sözleşmesi bu tür şiddetin önlenmesini, mağdurların korunmasını ve faillerin cezalandırılmasını hedefler.
Ev içi şiddet çoğunlukla kapalı kapılar ardında yaşandığı için mağdurların korunması büyük önem taşır. Sözleşme, kadınların ve çocukların güvende olabilmesi için hukuki, psikolojik ve sosyal desteklerin sağlanmasını şart koşar.
Toplumsal Cinsiyet Kavramı
Toplumsal cinsiyet, İstanbul Sözleşmesi’nde çok konuşulan, hatta birçok tartışmanın da kaynağı olan bir kavramdır. Toplumsal cinsiyet, kadın ve erkeğe toplum tarafından atanan roller, davranışlar, faaliyetler ve nitelikler bütünüdür. Yani, doğuştan gelen bir özellikten çok, toplumun bireylerden beklediği davranışlardır.
İstanbul Sözleşmesi, toplumsal cinsiyet kavramını esas alarak kadına yönelik şiddetin ve ayrımcılığın önlenmesini hedefler. Çünkü şiddetin temel sebeplerinden biri, toplumda kadınlara ve erkeklere yüklenen rollerden kaynaklanan eşitsizliklerdir. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılması için bir ön koşul olarak görülmektedir.
Toplumsal cinsiyet kavramı, cinsiyete dayalı ayrımcılığı ortadan kaldırmaya yönelik yasal düzenlemelerin ve farkındalık çalışmalarının temel noktasıdır. Sözleşme, kadın ve erkek arasındaki eşitliği sağlamak için devletlerin sosyal, ekonomik ve hukuki alanlarda aktif rol almasını ister.
İstanbul Sözleşmesi’nin Amacı
Kadınların Şiddetten Korunması
Kadınların şiddetten korunması, İstanbul Sözleşmesi’nin merkezinde yer alır. Bu sözleşme, kadınlara yönelik her türlü fiziksel, psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddetin önlenmesini hedefler. Özellikle aile içi ve yakın ilişkilerde yaşanan şiddetin görünür hale getirilmesi önemlidir. İstanbul Sözleşmesi’ne göre devletler, kadınları korumak için etkin önlemler almak, başvuruları titizlikle incelemek ve mağdurlara koruma sağlamak zorundadır. Yani kadınlar şiddete uğradığında yalnız olmadıklarını bilmeli, devletin desteğine ulaşabilmelidir.
Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Sağlanması
Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, İstanbul Sözleşmesi’nin bir diğer ana amacıdır. Sözleşme, kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmasını ve bu eşitliğin toplumda tam olarak yerleşmesini ister. Cinsiyet temelli ayrımcılığa karşı mücadele sözleşmede temel bir ilke olarak yer alır. Devletler, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda yasal düzenlemeler yapmalı, gerekli eğitimleri sağlamalı ve fırsat eşitliğini garanti altına almalıdır. Böylece, kadınların güçlü olabilmeleri ve toplumsal hayatta aktif yer alabilmeleri desteklenir.
Toplumda Farkındalık Oluşturulması
Toplumda farkındalık oluşturulması da İstanbul Sözleşmesi’nin önemli amaçlarından biridir. Şiddetin nedenlerini anlamak ve önlenmesi için toplumun her kesiminin bilinçlenmesi gerekir. Sözleşme, medya, okullar ve yerel yönetimler gibi birçok alanda eğitim çalışmalarını teşvik eder. Ayrıca, şiddet mağdurlarına nasıl yardım edileceğinin öğrenilmesi için de kampanyalar düzenlenmesini öngörür. Bu sayede, insanlar şiddetle karşılaşanlara yardım etmeyi görev bilir ve şiddete sessiz kalmaz.
Şiddetin Önlenmesine Yönelik Yapılandırma
Şiddetin önlenmesine yönelik yapılandırma, İstanbul Sözleşmesi’nin en somut hedeflerinden biridir. Devletlerin, yasal, idari ve sosyal açıdan bütüncül politikalar geliştirmeleri beklenir. Şiddetin önlenmesi için koruyucu yasalar çıkarılması, mağdurlara destek hizmetlerinin sağlanması ve faillerin cezalandırılması gibi birçok adım bulunur. Ayrıca, farklı kurumlar arasında koordinasyonun sağlanması ve veri toplamanın düzenli olarak yapılması sözleşmenin öncelikleri arasındadır. Tüm bu yapısal düzenlemeler, kadına yönelik şiddetin gerçek anlamda önlenmesi için olmazsa olmazdır.
Şiddetin Önlenmesine Yönelik Hükümler
İstanbul Sözleşmesi’nin kapsamı, öncelikle şiddetin önlenmesine odaklanır. Sözleşmeye göre devletler; kadınlara yönelik şiddet ve ev içi şiddeti önlemek için etkili yasal ve pratik adımlar atmak zorundadır. Bu kapsamda, farkındalığı artırıcı eğitimlerden, risk altındaki kişilerin korunmasına kadar birçok önlem alınır. Devletler, medyada ve toplumda şiddeti önlemeye yönelik kampanyalar düzenlemeye ve toplumsal cinsiyet eşitliğini teşvik etmeye teşvik edilir.
Mağdurların Korunması ve Desteklenmesi
İstanbul Sözleşmesi’nin en önemli kısımlarından biri, şiddet mağdurlarının korunması ve onlara kapsamlı destek sunulmasıdır. Sözleşmeye taraf devletlerin, mağdurların ihtiyaçlarına cevap verebilecek altyapıyı kurması gerekir. Bu koruma hem hukuki hem de psikolojik ve sosyal desteği içerir.
Hukuki Destek
Hukuki destek konusunda İstanbul Sözleşmesi, mağdurların adalete erişimine ayrı bir önem verir. Devlet, mağdurlara ücretsiz avukat desteği, dava açma hakkı ve yasal süreçlerde bilgilendirme gibi olanakları sağlamakla yükümlüdür. Ayrıca, mağdurun güvenliği için koruma tedbirlerinin alınması da devletin sorumluluğu altındadır.
Psikolojik ve Sosyal Destek
Psikolojik ve sosyal destek, şiddet mağdurlarının yeniden hayata tutunmaları ve travmalarını atlatabilmeleri açısından yaşamsal bir öneme sahiptir. Sözleşme, devletleri mağdurlara psikolojik danışmanlık, sosyal hizmetler ve gerekirse barınma gibi profesyonel destekler sunmaya teşvik eder. Bu destekler arasında terapi, sosyal uyum programları ve çocuklara özel hizmetler de yer alır.
Sığınma Evleri ve Acil Hizmetler
Sığınma evleri ve acil hizmetler, şiddet mağdurları için güvenli alan sağlamak amacıyla kurgulanmıştır. Sözleşme, her şehirde kolayca ulaşılabilir sığınaklar ve 7/24 hizmet veren yardım hatlarının kurulmasını zorunlu kılar. Bu merkezlerde hem geçici barınma hem de rehberlik ve danışmanlık hizmetleri bir arada sunulur.
Suçluların Cezalandırılması
İstanbul Sözleşmesi, şiddeti uygulayanların etkili bir şekilde cezalandırılmasını şart koşar. Suçluların cezasız kalmaması için gerekli tüm hukuki mekanizmaların devreye girmesi, hem şiddetin önlenmesi hem de mağdurların tekrar zarar görmesinin engellenmesi için çok önemlidir. Sözleşme, devletin suçluları adalet önüne getirmesini ve gerekli cezaları etkin şekilde uygulamasını zorunlu kılar.
Bütüncül ve Koordine Politikalar
İstanbul Sözleşmesi’nde devletlerden beklenen, şiddetle mücadelede bütüncül ve koordineli politikalar geliştirmeleridir. Tek bir kurumla değil, devletin ilgili tüm organları ve toplumsal aktörlerle birlikte çalışılması esastır. Böylece mücadele güçlü ve sürekli olur.
Devlet Kurumlarının Görevleri
Devlet kurumları, şiddetin önlenmesi, mağdurların korunması ve suçluların cezalandırılması için iş birliğinde olmalıdır. Polis, sağlık, adalet ve sosyal hizmetler arasında etkin paylaşım ve iş birliği kurulması sözleşmenin temel koşullarındandır. Ayrıca kurumların düzenli olarak eğitim almaları ve güncel uygulamalar konusunda bilgilendirilmeleri gerekmektedir.
Sivil Toplum Kuruluşları ve Medyanın Rolü
Sivil toplum kuruluşları ve medya, hem mağdurlara destek sunma hem farkındalık oluşturma açısından kritik bir role sahiptir. İstanbul Sözleşmesi, devletlerin bu kuruluşlarla iş birliği yapmasını ve onların çalışmalarına destek olmasını öngörür. Medyanın ise şiddeti teşvik edici değil, toplumsal bilinci artırıcı yayınlar yapması beklenir.
LGBTI+ ve Diğer Hassas Grupların Korunması
İstanbul Sözleşmesi, yalnızca kadınları değil, LGBTI+ bireyler ve diğer hassas grupları da şiddetten koruma taahhüdü içerir. Her bireyin eşit şekilde korunma hakkı olduğu vurgulanır. Irk, din, cinsiyet kimliği, cinsel yönelim veya yaş ayrımı gözetmeksizin herkesin şiddetten korunması gerektiği belirtilir. Böylece toplumsal cinsiyet kimliği ve yönelimine dayalı şiddetin önüne geçilmesi hedeflenir. 🏳️🌈
Bu toplu çerçeve, İstanbul Sözleşmesi’nin kapsadığı temel hükümleri özetler ve şiddetin önlenmesi için hem devletlere hem de topluma önemli görevler yükler.
İstanbul Sözleşmesi’nde Devletlerin Yükümlülükleri
Yasal Düzenlemeler ve Uygulamalar
Yasal düzenlemeler ve uygulamalar, İstanbul Sözleşmesi’nin merkezinde yer alır. Sözleşmeye taraf olan devletler, kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetle mücadele için kendi mevzuatlarını gözden geçirme ve gerekirse değiştirme sorumluluğunu taşır. Bu kapsamda, şiddetin her türüne dair açık ve caydırıcı yasalar çıkarmaları beklenir. Ceza Kanunu, Medeni Kanun ve ilgili koruyucu yasalar, mağdurların haklarını daha iyi savunmak ve failleri cezalandırmak için güçlendirilir. Ayrıca, yürürlükteki kanunların etkin uygulanması ve kolluk kuvvetlerinin, hâkimlerin, savcıların eğitilmesi de şarttır. Devletler, mevzuatı sadece kağıt üzerinde bırakmamalı, hayata geçirecek mekanizmalar kurmalıdır.
Şiddetle Mücadele İçin Bütçe ve Kaynak Ayırma
Şiddetle mücadele için bütçe ve kaynak ayırma, Sözleşme’nin hayata geçirilmesinde olmazsa olmazdır. Devletler, şiddet mağdurlarının korunması, desteklenmesi ve faillerle mücadele için yeterli finansal kaynağı sağlamak zorunda. Sığınma evleri, telefon hatları, danışma merkezleri ve rehberlik gibi destek hizmetlerinin ayakta kalabilmesi için düzenli ve sürdürülebilir bir bütçe gereklidir. Sağlanan kaynakların etkin ve şeffaf kullanılması da büyük önem taşır. Çünkü korunma, yardım ve rehabilitasyon hizmetleri, kaynak yetersizliği nedeniyle aksadığında, sözleşmenin başarıya ulaşması mümkün olmaz.
Eğitim ve Farkındalık Programları
Eğitim ve farkındalık programları, toplumda şiddetin önlenmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliği bilincinin yerleştirilmesi amacıyla büyük rol oynar. Devletler, çocuklar ve gençler başta olmak üzere toplumun her kesimine yönelik eğitim programları hazırlamalı. Okullarda, kamu kurumlarında ve medya aracılığıyla şiddetin her türüne karşı farkındalık artırılmalıdır. Aynı zamanda kamu görevlilerine, polis, doktor, öğretmen ve sosyal hizmet çalışanlarına düzenli eğitimler verilerek mağdurlarla nasıl iletişim kurulacağı aktarılır. Bu eğitimlerle hem mevcut önyargılar kırılır hem de şiddete karşı toplumsal duyarlılık artar.
İzleme Mekanizması ve GREVIO
İzleme mekanizması ve GREVIO, İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasında şeffaflık ve denetim sağlar. GREVIO, Sözleşme’nin uygulanmasını izleyen ve değerlendiren bağımsız uzmanlar grubudur. Taraf devletler, düzenli olarak uygulamalarını rapor eder. GREVIO da bu raporları inceler, saha ziyaretleri yapar ve tavsiyelerde bulunur. Böylece, sözleşmeye uymayan ülkeler tespit edilir ve gerekli düzeltmeleri yapmaları sağlanır. İzleme mekanizmasının varlığı hem mağdurlar hem de hak savunucuları için güvence oluşturur.
Parlamentoların ve Yerel Yönetimlerin Rolü
Parlamentoların ve yerel yönetimlerin rolü, Sözleşme’nin ülke içinde başarıyla uygulanması için kritiktir. Parlamentolar, gerekli yasal düzenlemelerin çıkarılması ve denetlenmesinde başrol oynar. Onlar, bütçe kararları, yasa teklifleri ve izleme komisyonlarıyla süreci destekler. Yerel yönetimler ise şiddetle mücadeleye doğrudan etki eder; sığınma evleri açar, yerel destek merkezleri oluşturur ve halka ulaşacak programlar düzenler. Özellikle büyükşehir ve belediyelerin aktif rol alması, hizmetlerin geniş kitlelere ulaşmasını sağlar. Böylece, İstanbul Sözleşmesi’nin hedefleri sadece ulusal düzeyde değil, yerel düzeyde de karşılık bulur.
Yasal ve Sosyal Gelişmeler
İstanbul Sözleşmesi'nden sonra Türkiye’de yasal ve sosyal gelişmeler, özellikle kadın hakları ve şiddetle mücadele açısından yakından takip ediliyor. 1 Temmuz 2021 itibariyle Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden resmen çekildi. Hükümet, Türkiye’deki iç hukukun ve mevcut mevzuatın kadına yönelik şiddetle mücadele için yeterli olduğuna dikkat çekti. Ancak, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması, kadın hakları savunucuları ve sivil toplum örgütleri tarafından endişeyle karşılandı. Kadın örgütleri sosyal medyada ve meydanlarda tepkilerini gösterdi, “Sözleşmeden Vazgeçmiyoruz” gibi kampanyalarla toplumsal farkındalık yaratılmaya çalışıldı.
Çekilme sonrası yasal süreçlerde, koruyucu tedbirler ve şiddete uğrayan bireylerin hakları konusunda bazı uygulama boşlukları olduğu iddia edildi. Bu dönemde, kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin basına daha çok yansıdığı görüldü. Toplumda, şiddetin önlenmesi ve mağdurların korunması adına daha etkin çözümler bekleniyor.
6284 Sayılı Kanun ve Diğer Yasal Düzenlemeler
6284 Sayılı Kanun, yani “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun”, Türkiye’de hem kadınları hem de çocukları korumak için önemli bir yasa olarak uygulamada. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış sonrası da bu kanun yürürlükte kalmaya devam etti. 6284, fiziksel, psikolojik, cinsel veya ekonomik şiddete uğrayan veya uğrama tehlikesi bulunan herkesin korunmasını amaçlar.
Şiddet mağdurları, 6284 kapsamında başvurarak koruma, barınma, geçici maddi destek, psikolojik ve hukuki yardım gibi haklardan yararlanabilir. Özellikle uzaklaştırma tedbirleri, iletişimin engellenmesi gibi koruyucu önlemler bu yasa ile alınabiliyor. Ancak uygulamada, mahkemelerin ve savcılıkların karar verme süreçlerinde gecikmeler ve mağdur destek hizmetlerinde yetersizlik gibi sorunlar sık sık gündeme geliyor.
İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin ardından, 6284 Sayılı Kanun’un varlığı sıkça savunuldu. Fakat birçok hukukçu ve kadın örgütü, uluslararası denetim ve standartlar olmadan yalnızca ulusal kanunların yeterli olmayacağını savunuyor.
Şiddet Mağdurlarının Hak Arama Yolları
Şiddet mağdurlarının hak arama yolları, İstanbul Sözleşmesi’nden çekildikten sonra da 6284 Sayılı Kanun ve Türk Ceza Kanunu kapsamında devam ediyor. Mağdurlar, en yakın polis karakoluna, jandarma birimine veya Cumhuriyet savcılığına başvurarak şikayetlerini iletebilir.
Aile Mahkemeleri, 6284’e dayanarak koruma, uzaklaştırma ve barınma gibi acil önlemlere karar verebiliyor. Şiddete uğrayanlar, Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri’ne (ŞÖNİM) başvurarak sosyal ve psikolojik destek de alabiliyor. Ayrıca ALO 183 Sosyal Destek Hattı, ihbar ve başvuru için 7/24 hizmet veriyor.
Ancak saha deneyimleri, pratikte bazı mağdurların haklarına erişimde zorlandığını gösteriyor. Tedbir kararlarının uygulanmasında gecikmeler, bazı illerde yetersiz sığınma evi kapasitesi ve desteğe ulaşmada güçlükler yaşanabiliyor. Kadın örgütleri, mağdurların haklarına daha hızlı ve etkin biçimde ulaşabilmesi için denetimin ve destek mekanizmalarının güçlendirilmesini talep ediyor.
Sözleşmeden Çıkışın Topluma Etkileri
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkışın topluma etkileri çok yönlü oldu. Sosyal açıdan baktığımızda, özellikle kadınlar ve hassas gruplar arasında güvensizlik ve endişelerin arttığı görülüyor. Çıkış kararından sonra kadına yönelik şiddet olaylarında artış olup olmadığının verileri tartışma konusu oldu; fakat medyada kadın cinayetlerinin ve şiddet vakalarının daha fazla gündeme gelmesi, toplumda endişeyi büyüttü.
Diğer yandan, bazı toplumsal kesimler geleneksel aile değerlerini korumak amacıyla çekilmeyi desteklese de, büyük bir çoğunluk özellikle kadın hakları bağlamında çıkış kararına olumsuz tepki gösterdi. Hukukçular, uluslararası koruma mekanizmalarının ortadan kalkmasının mağdurları daha kırılgan hale getireceğine dikkat çekiyor.
Ekonomik ve politik açıdan da İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin ülke imajı üzerinde olumsuz etkileri oldu. Uluslararası kuruluşlar ve Avrupa Birliği, Türkiye’nin bu kararını eleştirirken, ülkenin kadın hakları politikalarında gerileme yaşandığı yönünde uyarılarda bulundu.
Sonuç olarak, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış, kadına yönelik şiddetle mücadelede toplumsal farkındalık, mağdur hakları ve yasal garantiler açısından yeni tartışmaların ve arayışların önünü açtı. Sivil toplum ve ilgili kurumlar, mevcut yasaların etkin uygulanması için daha fazla denetim ve bilinç yükseltilmesi gerektiğini vurguluyor.
Cinsel Yönelim ve Toplumsal Cinsiyet Kimliği Tartışmaları
İstanbul Sözleşmesi cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliği kavramlarını kapsamına almasıyla birlikte Türkiye'de ve birçok ülkede büyük tartışmalara yol açtı. Özellikle “toplumsal cinsiyet” ve “cinsel yönelim” ifadeleri toplumun bir kesimi tarafından aile yapısına zarar verebileceği gerekçesiyle eleştirildi. Sözleşmenin sadece kadına yönelik şiddeti değil, aynı zamanda LGBTİ+ bireyleri de ayrımcılıktan koruyan hükümler taşıması, tartışmaları daha da alevlendirdi.
Bazı kaynaklarda sözleşmenin toplumdaki cinsiyet rollerini “sıfırlamaya” çalıştığı ve özellikle LGBTİ+ haklarını koruyan bir belge olduğu vurgulandı. Buna karşılık, sözleşmede bu kavramların çok az geçtiğini, hatta “cinsel yönelim” kelimesinin sadece bir maddede geçtiğini belirten görüşler de ön plana çıktı. Sonuç olarak, İstanbul Sözleşmesi hem insan hakları savunucuları tarafından desteklenirken hem de muhafazakâr çevreler tarafından “aile yapısına tehdit” olarak nitelendirildi.
Dini ve Kültürel Yaklaşımlar
İstanbul Sözleşmesi dini ve kültürel değerler açısından da yoğun bir şekilde eleştirildi. Özellikle İslam hukuku çerçevesinde yapılan yorumlara göre, sözleşmede yer alan bazı hükümler -özellikle cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliği ile ilgili olanlar- İslam kültür ve inanç yapısı ile çelişiyor olarak görülmektedir. Bazı dini gruplar ve muhafazakârlar, sözleşmenin, geleneksel aile yapısını zedelediğini ve dini değerleri marjinalleştirdiğini sıkça dile getirdi.
Bununla birlikte, aynı dini ve kültürel değerlere sahip olan kadınlar arasında bile sözleşmeyi savunan ve karşı çıkan iki farklı görüş olduğunu belirtmek gerekir. Yani dinî ve kültürel eleştiriler, toplumun her kesiminde aynı yoğunlukta paylaşılmıyor. Ayrıca sözleşmenin metninde bireylerin dini veya kültürel gerekçelerle şiddete maruz kalmasının da açıkça reddedildiği belirtiliyor.
Sözleşmedeki Kavramlar Üzerinden Yürütülen Tartışmalar
İstanbul Sözleşmesi’nin en tartışmalı yönlerinden biri içerdiği kavramlar oldu. Özellikle “toplumsal cinsiyet”, “cinsel yönelim” ve “kadına yönelik şiddet” gibi kavramlar kimi çevrelerce fazla esnek ve yoruma açık bulundu. Toplumsal cinsiyet eşitliği kavramının topluma, eğitim politikalarına ve aile yapısına etkileri sıkça tartışıldı.
Bazı eleştirilere göre, sözleşmenin dili çok “ideolojik” ve Batı kaynaklı bir toplumsal anlayışı yansıtıyor. Fakat insan hakları ve kadın hakları savunucuları, bu kavramların şiddetin kaynağı olan önyargıların ortadan kaldırılması açısından zorunlu olduğunu savundu. Yine de, söz konusu kavramlar üzerinden çok sayıda mit ve yanlış inanış ortaya atıldı, bu da sözleşme etrafında bilgi kirliliğine yol açtı.
Uluslararası Boyutta Eleştiriler ve Destekler
İstanbul Sözleşmesi, uluslararası düzeyde de hem desteklendi hem de eleştirildi. Avrupa Konseyi ülkelerinin çoğu sözleşmeyi onayladı ve “kadına yönelik şiddetle mücadelede mihenk taşı” olarak değerlendirdi. Özellikle uluslararası insan hakları kuruluşları sözleşmeyi güçlü bir şekilde destekledi.
Ancak Polonya, Macaristan gibi bazı ülkeler ise tıpkı Türkiye’de olduğu gibi “geleneklere aykırı” ve “ulusal değerlerle çelişiyor” diyerek çeşitli itirazlarda bulundu. Sözleşmenin LGBTİ+ haklarını koruyor olması, bu ülkelerde de muhalefetle karşılandı. Sözleşmeden çekilen veya çekilme tartışmalarının yaşandığı ülkelerde en büyük eleştiri genellikle toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim ve aile yapısının korunması üzerinden şekillendi.
Sonuç olarak, İstanbul Sözleşmesi sadece Türkiye’de değil, dünyanın birçok ülkesinde toplumsal, kültürel ve siyasi tartışmaların odağında kalmaya devam ediyor. Hem insan hakları savunucuları hem de geleneksel değerlere sahip çıkan gruplar sözleşme konusunda farklı pozisyonlarda yer alıyor.