Vasi Tarafından Yapılan Rızai Taksim Mirasçıyı Bağlar Mı?
Vasi tarafından yapılan rızai taksim mirasçıyı bağlar mı? Miras paylaşımında rızai taksim nedir, vasi rızai taksim yapabilir mi, hangi hallerde mirasçıları bağlar? TMK 676’ya göre miras taksim sözleşmesi nasıl geçerli olur, vesayet makamı izni şart mı?
Bu yazıda şu soruların net cevabını arıyoruz:
- Rızai taksimin şartları: yazılı şekil, tüm mirasçıların katılımı
- Vasinin temsil yetkisi, vesayet izni ve “mirasçının menfaati” ölçütü
- Tapuda tescil, noter, fiili paylaşımın etkisi
- Geçersizlik/iptal halleri ve ortaklığın giderilmesiyle ilişkisi
Not: Her somut olayda vesayet makamı izni ve temsil sınırı belirleyicidir.
Adım adım ilerleyelim ve örneklerle açıklayalım. Devamında, “Vasi tarafından yapılan rızai taksim mirasçıyı bağlar mı?” sorusunu netleştireceğiz.
Rızai taksim nedir?
Rızai taksim, mirasçıların kendi aralarında anlaşarak miras mallarını paylaştırmaları anlamına gelir. Bu durumda, mirasçılar herhangi bir mahkeme kararı olmadan ve resmi bir paylaşım davası açmadan, mirasın kimlere, hangi malların geçeceğini aralarında uzlaşarak belirlerler. Rızai taksimde önemli olan, tüm mirasçıların bu paylaşımı kendi istekleriyle yani rızalarıyla yapmalarıdır. Rızai taksim uygulaması, hem zamandan hem de masraftan tasarruf sağlar. Türk Medeni Kanunu'na göre ise, paylaşımın geçerli olabilmesi için mirasçıların tamamının katılımı gerekir. Eğer bir mirasçı itiraz ederse, paylaşım geçersiz olabilir.
Rızai taksim sözleşmesinin unsurları ve şekli
Rızai taksim sözleşmesinin en önemli unsurlarından biri, sözleşmeye tüm mirasçıların katılması ve her birinin açık rızasının bulunmasıdır. Aksi halde, rızai taksim sözleşmesi geçerli olmaz. Bir diğer unsur ise, paylaşılacak malların belirli, açık ve hangi mirasçıya hangi malın verileceğinin net olmasıdır. Sözleşmenin şekliyle ilgili olarak kanunda özel bir şekil şartı öngörülmemiştir. Yani sözleşme yazılı veya sözlü yapılabilir, ancak uygulamada ileride çıkabilecek anlaşmazlıklara karşı yazılı yapılması tavsiye edilir. Tapuda kayıtlı taşınmazlar açısından ise noter onaylı veya resmî şekilde yapılması, tescil işlemlerinde kolaylık sağlar. Bu sayede alınan kararın tapuya işlenmesi mümkün olur. Sözleşmenin hazırlanmasında basit bir metin veya noterden tasdikli bir belge düzenlenebilir. Paylaşımın türü ve malların niteliği, şekil şartında belirleyici olabilir.
Rızai taksim sözleşmesinin hukuki sonuçları
Rızai taksim sözleşmesi, tüm mirasçıların imzasıyla geçerlilik kazanır ve tarafları bağlayıcı bir niteliğe sahip olur. Bu sözleşmeyle birlikte, mirasçılar arasında ortaklık sona erer ve herkes kendi payına düşen mal üzerinde tek başına hak sahibi olur. Özellikle taşınmazlarda tapu işlemlerinin yapılabilmesi için rızai taksim sözleşmesinin tapuda ibraz edilmesi ve bu paylaşımın tescillenmesi gerekir. Sözleşme sonucunda taraflardan biri payına düşen malı kendi adına tescil ettirebilir.
Rızai taksim anlaşması bağlayıcıdır; fakat sözleşmede bir hata, irade fesadı (örneğin zorlama, tehdit, kandırma) varsa geçersiz sayılabilir. Ayrıca sözleşmeye katılmayan bir mirasçı sonradan payını isteyebilir ve paylaşım davası açabilir. Bu nedenle sözleşmenin dikkatlice ve tüm tarafların bilgisi dahilinde yapılması önemlidir. Rızai taksim ile birlikte miras ortaklığı sona erer ve herkes kendi hissesinin sahibi olur. Ancak tapuda resmiyet kazanmadıkça, üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez.
Mirasın paylaşımı ve elbirliği mülkiyeti
Mirasın paylaşımı konusu, Türkiye’de sıkça gündeme gelen hukuki meselelerden biridir. Mirasın paylaşımı yapılmadan önce, miras kalan mallar tüm mirasçıların ortak mülkiyetine geçer. Buna hukuk dilinde elbirliği mülkiyeti denir. Elbirliği mülkiyetinde mirasçılar, miras malları üzerinde pay sahibi olduklarını sayı ile belirtemezler. Yani, “şu ev şu mirasçının, şu tarla diğerinin” gibi bir ayrım yoktur. Ortaklar birlikte hareket etmek zorundadır.
Elbirliği mülkiyetinde, mirasçılardan biri tek başına herhangi bir malı kullanamaz, satamaz veya üzerinde tasarruf edemez. Tüm işlemler için bütün mirasçıların rızası gerekir. Bu durum, miras paylaşımı yapılana kadar devam eder. Paylaşım yapıldığında ise paylı mülkiyete veya kişisel mülkiyete geçilmiş olur.
Mirasçılar arasında rızai taksim yapılabilmesi için şartlar
Mirasçılar arasında rızai taksim yapılabilmesi için bazı temel şartların sağlanması gerekir. Öncelikle, tüm mirasçıların paylaşım konusunda anlaşmaya varması yani rıza göstermesi gerekmektedir. Hiçbir mirasçının itirazı olmamalıdır. Eğer bir mirasçı onay vermezse, rızai taksim mümkün olmaz. Bu durumda, paylaşım davası açılır.
Rızai taksim yapılabilmesi için mirasın tümüne dair paylaşım kararı verilmeli ve paylaşıma katılmayan mirasçı kalmamalıdır. Uygulamada genellikle bir noter veya avukat yardımı ile hazırlanan rızai taksim sözleşmesi imzalanır. Sözleşmede, miras mallarının hangi mirasçıya nasıl dağıtılacağı açıkça belirtilmelidir.
Paylaşım sırasında, kanunen korunan zorunlu paylar da gözetilmelidir. Yani, mirasçılar yasal haklarından feragat etmedikçe kimsenin zorunlu payı zedelenemez. Bazı durumlarda, mahkemeden izin alınması da gerekebilir.
Rızai taksim ile ilgili Yargıtay kararlarının değerlendirilmesi
Yargıtay, rızai taksim sözleşmeleri konusunda mirasçıların tamamının katılımını ve açık, yazılı bir anlaşmayı şart koşar. Yargıtay’ın güncel içtihatlarında, bir ya da birkaç mirasçının katılmadığı, imza atmadığı ya da onay vermediği paylaşım sözleşmelerini geçersiz saydığı görülmektedir.
Ayrıca, Yargıtay, fiili paylaşım ile hukuki paylaşım arasındaki farkı da vurgular. Yargıtay’a göre, yalnızca fiilen bölüşülüp kullanılan mallar bile, tüm mirasçılar arasında açık bir anlaşma yoksa hukuken paylaşılmış sayılmaz.
Birçok kararda da, özellikle taşınmaz mallar için tapuda pay devri yapılmadıkça, paylaşımın kesinleşmediği, taraflardan biri aksini iddia ettiğinde rızai taksimin bağlayıcı olmayabileceği belirtilmiş, tapu ve noter işlemlerinin önemi vurgulanmıştır.
Paylaşım sözleşmesinin tüm mirasçılar açısından bağlayıcılığı
Paylaşım sözleşmesinin tüm mirasçılar açısından bağlayıcı olması için, sözleşmenin bütün mirasçılar tarafından imzalanması şarttır. Evrakta eksik imza varsa veya bir mirasçı itiraz ettiyse, bu sözleşme diğer mirasçılar üzerinde bağlayıcı olmaz.
Bağlayıcılık, imzalar tamam olduğunda ve herkes paylaşımı kabul ettiğinde ortaya çıkar. Sözleşmeye katılmayan ve imza atmayan mirasçılar için paylaşım geçerli olmaz; bu kişiler haklarını ayrıca talep edebilirler. Yani, paylaşımda herkesin gönüllü katılımı kadar, sözleşmenin yazılı şekilde açıkça hazırlanması da önemlidir.
Bazı durumlarda paylaşım sözleşmesi tapu müdürlüklerinde veya noter huzurunda yapılır ve tapu kayıtlarına işlenir. Bu durumda paylaşım kesinleşir ve bağlayıcı olur. Ancak, şekil şartlarına uyulmadan yapılan ya da bazı mirasçıların dahil edilmediği rızai taksim sözleşmeleri, geçerli kabul edilmez ve paylaşıma katılmayanlar lehine iptal edilebilir. Bu durum sıkça Yargıtay kararlarına da yansımıştır.
Kısacası, “rızai taksimde herkesin onayı olmadan paylaşım olmaz” kuralı, hem uygulamada hem de yargı kararlarında en çok gözetilen ilkedir.
Vasi atanması ve kapsamı
Vasi atanması, bir kişinin kendi işlerini yönetemeyecek durumda olması halinde, onun yerine yasal işlemleri yürütmek üzere mahkeme kararı ile başka bir kişinin görevlendirilmesidir. Vasi atanmasına genellikle Sulh Hukuk Mahkemesi karar verir. Vasilik, hem kısıtlının malvarlığını yönetme hem de kişisel haklarını koruma görevini kapsar.
Vasi; kısıtlının taşınmazlarını satmak, parasını yönetmek, eğitim, sağlık, bakım ve diğer ihtiyaçlarını karşılamak gibi birçok konuda yetkilidir. Ancak bu yetkilerin sınırı, hukuken açıkça belirlenmiştir. Vasinin sorumluluğu, kısıtlının yararını gözetmek ve onun menfaatlerini korumak üzerine kuruludur.
Akıl hastalığı, reşit olmayanlar veya kısıtlılar için vasi atanması
Vasi atanması, bazı özel durumlarda zorunlu hale gelir. Özellikle akıl hastalığı bulunan, reşit olmayan veya kısıtlı ilan edilen kişiler için vasi atanması gereklidir.
Akıl hastalığı, akıl zayıflığı ya da ileri derecede yaşlılık nedeniyle işlerini göremeyen bireyler, mahkeme kararıyla kısıtlanabilir ve onlar için vasi tayin edilebilir. Ayrıca, 18 yaşın altındaki reşit olmayan çocuklar için de vasi atanması mümkündür. Ebeveynlerin vefatı veya ebeveynlik haklarının kaldırılması gibi durumlarda çocukların haklarının korunması için vasi gerekir.
Kısıtlılar için ise, genellikle alkol veya uyuşturucu bağımlılığı, savurganlık veya kötü yaşam tarzı gerekçeleriyle vasi atanabilir. Bu sayede onların hakları kötüye kullanılmaya karşı korunmuş olur.
Vasiye tanınan yetkiler ve sınırlamalar
Vasiye tanınan yetkiler oldukça geniş olsa da, kanunla belirli sınırlamalar getirilmiştir. Vasinin en temel yetkisi; kısıtlının tüm mallarını idare etmek, korumak ve onun adına hukuki işlemler yapmak gibi işlerdir. Ancak, bazı önemli işlemler için mahkemeden ek izin alınması gerekir.
Örneğin, kısıtlının taşınmazını satmak, önemli sözleşmelere imza atmak, mal paylaşımı yapmak gibi işlemler için mahkeme izni zorunludur. Vasi, kısıtlının malvarlığını kendi menfaati için kullanamaz veya satamaz. Tüm işlemler, kısıtlının yararına ve yasalar çerçevesinde yapılmalıdır. Eğer vasi, görevini kötüye kullanırsa hakkında hem hukuki hem cezai işlemler başlatılabilir.
Kısacası, vasi; hem geniş yetkilere sahip hem de katı sorumluluklara tabidir. Her zaman kısıtlının menfaati gözetilerek hareket etmek vasilik kurumunun en temel kuralıdır.
Vasi tarafından yapılan işlemlerde hukuki dayanaklar
Vasi tarafından yapılan işlemlerde hukuki dayanaklar esas olarak Türk Medeni Kanunu’ndan alınır. Vasi, mahkeme tarafından atanan bir kişi olarak, kısıtlının malvarlığını idare etmek ve ona ait hakları korumak ile yükümlüdür. Genel olarak, vasinin malvarlığı üzerinde yaptığı işlemlerde özellikle dikkatli olması beklenir. Rızai taksim gibi önemli kararlar, kısıtlının menfaatinin korunması amacıyla sıkı kurallara bağlanmıştır. Burada temel dayanak, Türk Medeni Kanunu'nun “vesayet işleri” ile ilgili düzenlemeleridir. Vasi, bu işlemleri yaparken her zaman kısıtlının lehine hareket etmek zorundadır ve birtakım işlemler için mahkeme iznine tabidir.
Sulh Hukuk Mahkemesinden izin alınması gerekliliği
Sulh Hukuk Mahkemesinden izin alınması gerekliliği, vasinin kısıtlının malvarlığı üzerinde yapacağı işlemlerde en önemli şartlardan biridir. Türk Medeni Kanunu, özellikle taşınmazların satışı, taksimi, rehin verilmesi gibi işlemlerde vesayet makamının yani sulh hukuk mahkemesinin iznini zorunlu tutar. Rızai taksim de bu kapsamda değerlendirilir. Vasi, kısıtlının miras payını paylaşmak istiyorsa mutlaka öncelikle mahkemeden izin almak zorundadır. Bu izin alınmadan yapılan işlemler sonradan geçersiz sayılabilir. Mahkeme, genelde kısıtlının çıkarlarını göz önünde bulundurarak izin verir veya reddeder.
İzin alınmadan yapılan işlemlerin hukuki durumu
İzin alınmadan yapılan işlemlerin hukuki durumu oldukça nettir. Sulh Hukuk Mahkemesi’nden izin alınmadan bir vasi tarafından imzalanan rızai taksim sözleşmesi, kısıtlının haklarını doğrudan etkileyeceği için kesin olarak geçersiz kabul edilir. Yani, vasi mahkeme izni olmadan bir paylaşım yaparsa, bu işlem ne mirasçılar arasında ne de tapu dairesinde geçerli olur. İzin alınmadan yapılan protokollere dayanarak paylaşıma gidilmesi halinde, kısıtlının zarar görmesi söz konusu olursa bu uygulama iptal ettirilir. Sonradan mahkemeye başvurulsa ve izin alınsa bile, önceden yapılan işlem geçersizliğini korur. Bu nedenle vasiler, işlemler öncesinde izin almayı kesinlikle ihmal etmemelidir.
Vasi adına imzalanan rızai taksim sözleşmesinin geçerlilik şartları
Vasi adına imzalanan rızai taksim sözleşmesinin geçerlilik şartları oldukça belirgindir. Bir sözleşmenin geçerli olabilmesi için, öncelikle Sulh Hukuk Mahkemesi'nin izni alınmış olmalıdır. Vasi, mahkeme kararını aldıktan sonra hem kendi adına hem de temsil ettiği kısıtlı adına protokole imza atabilir. Bunun dışında, sözleşmenin diğer mirasçılar tarafından da usulüne uygun şekilde imzalanması gerekir. Eğer vasinin imzası olmadan veya mahkeme izni olmadan bir sözleşme yapılmışsa, hem yasaya hem de kısıtlının menfaatine aykırı hareket edilmiş olur. Ayrıca, rızai taksim sözleşmesinde kısıtlıyı açıkça temsil ettiği belirtilmeli ve paylaşım, kısıtlının hakkını ve çıkarını zedelememelidir. Sözleşmenin noterde yapılması şart olmasa da, ispat kolaylığı açısından genellikle yazılı olarak yapılır.
Kısıtlının haklarının korunması
Kısıtlının haklarının korunması vesayet hukukunun öncelikli amaçlarından biridir. Vasi, kısıtlının malvarlığı üzerinde kendi malı gibi değil, sadece onun yararına hareket eder. Rızai taksimde, vasiye düşen sorumluluk çok büyüktür. Yapılan paylaşım, kısıtlının gerçek payını tam anlamıyla yansıtmalı, hakkı olan malvarlığı korunmalıdır. Sulh Hukuk Mahkemesi işlemleri onaylamadan önce kısıtlının zarar görüp görmeyeceğini titizlikle inceler. Böylece kısıtlının hakkı, mahkeme ve vasi işbirliğiyle güvence altına alınır. Eğer vasi kötü niyetli davranır ya da hata yaparsa, diğer mirasçılar veya savcı duruma müdahale edebilir ve işlemin iptalini talep edebilir. Bu sebeple vasinin görevi oldukça hassas ve sorumluluk gerektiricidir.
Rızai Taksimde Tüm Mirasçıların Katılımı ve Sonuçları
Tüm mirasçıların katılımının önemi
Tüm mirasçıların katılımı rızai taksim açısından büyük önem taşır. Rızai taksim, mirasın mirasçılar arasında anlaşma yoluyla paylaşılmasıdır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, paylaşımın geçerli ve kesin sonuç doğurabilmesi için tüm mirasçıların bu paylaşıma katılmış ve onay vermiş olmalarıdır. Her bir mirasçının hem paylaşımda söz hakkı bulunur hem de katılımı, anlaşmanın sağlam ve tartışmasız olmasını sağlar.
Tüm mirasçılar katılmadığında, paylaşımda adalet sağlanamaz. Bu da ileride hukuki uyuşmazlıklara ve yeni davalara sebep olabilir. Yargıtay kararlarına göre de, miras mallarının paylaşımında tek bir mirasçının bile katılmadığı sözleşmeler geçersiz sayılır. Katılımın önemi, sadece hukuki açıdan değil, aile içi barışın korunması açısından da çok büyüktür.
Katılımın bulunmadığı sözleşmelerin geçersizliği
Katılımın bulunmadığı rızai taksim sözleşmeleri geçersizdir. Türk hukuk sisteminde, mirasın paylaşımıyla ilgili yapılan rızai taksim sözleşmesinin geçerli olması için tüm mirasçıların bu sözleşmede yer alması gerekir. Eğer tek bir mirasçı dahi bu sözleşmeye katılmaz veya imzasını atmazsa hazırlanan belge geçerli olmaz ve paylaştırma işlemi hukuken hükümsüz kabul edilir.
Yargıtay’ın içtihatlarına da bakıldığında, tüm mirasçıların katılmadığı taksim sözleşmeleri bağlayıcı olmaz. Hatta bu tür geçersiz sözleşmeler nedeniyle ileride miras haklarına zarar gören mirasçılar, sözleşmenin iptali ya da mirasın yeniden paylaşılması için dava açabilirler. Uygulamada da eksik katılımla yapılan taksimler genellikle uzun yıllar süren anlaşmazlıklara yol açabilmektedir.
Sonuç olarak, her bir mirasçının rızasının ve imzasının alınması, rızai taksimde hem hukuk hem aile huzuru açısından vazgeçilmez şarttır. Bu ilke ihlal edildiğinde yapılan paylaşım, hiçbir şekilde resmiyet ve geçerlilik kazanmaz.
Rızai Taksimin Uyuşmazlık Halinde Değerlendirilmesi
Tarafların iradesinin uyuşmaması durumunda açılacak davalar
Tarafların iradesinin uyuşmaması durumu, rızai taksim sırasında sıkça karşılaşılan bir sorundur. Rızai taksimde tüm mirasçıların ya da kat maliklerinin özgür iradeleriyle paylaşıma katılması gerekir. Eğer içlerinden biri, yapılan paylaşımı kabul etmiyorsa artık "rızai" nitelikten söz edilemez. Bu durumda, paylaşımın geçersizliği söz konusu olur.
Böyle bir durumda en çok açılan dava tespit davası veya paylaşımın iptali davasıdır. Mirasçılardan biri veya birkaçının isteğiyle "ortaklığın giderilmesi davası" (izale-i şuyu davası) gündeme gelir. Mahkeme, tarafların iradesinin uyuşmadığını tespit ederse, rızai taksim hükümsüz sayılır ve taşınmazların hukuki paylaşımı mahkeme yoluyla yapılır. Özellikle Yargıtay kararlarında, taraflardan birinin dahi onayı yoksa yapılan paylaşımın bağlayıcı olamayacağı belirtilmektedir.
Önemli bir nokta da, paylaşımdan sonra fiili kullanım olsa bile, bir tarafın itirazı ile birlikte dava yoluna başvurma hakkının her zaman saklı olduğudur. Kısaca, her mirasçı hukuksal paylaşımın adil yapılmasını talep edebilir ve rızası dışında yapılan tasarruflara karşı dava açabilir.
Fiili paylaşım ile hukuki paylaşımın farkı
Fiili paylaşım ile hukuki paylaşım arasındaki temel fark, paylaşımın resmi olarak tamamlanıp tamamlanmadığıdır. Fiili paylaşım, mirasçılar arasında kendi aralarında anlaşılarak yapılan ve hukuken bir geçerliliği olmayan bir işlemdir. Yani, mirasçılar örneğin bir gayrimenkulü kullanma konusunda anlaşır ve fiilen bölüşürler. Ancak tapuda yapılan bir değişiklik olmadığı sürece bu paylaşım hukuken geçerli sayılmaz.
Hukuki paylaşım ise, ya resmi bir paylaşım sözleşmesinin yapılmasıyla ya da mahkeme kararıyla gerçekleştirilir. Özellikle tapuya tescil veya noter huzurunda yapılan paylaşımlar, hukuki anlamda geçerlidir. Bu tür paylaşımlar tüm mirasçılar tarafından onaylanmış ve yasal usullere uygun şekilde tamamlanmış olmalıdır.
Çoğu zaman mirasçılar yıllarca fiili olarak malları paylaşır. Ancak daha sonra aralarından biri fikir değiştirip hakkını talep ederse, mahkemeye başvurabilir ve hukuki paylaşım ister. Çünkü fiili paylaşım hiçbir zaman ortaklığın resmi olarak sona ermiş olduğu anlamına gelmez.
Sonuç olarak, fiili paylaşım geçici ve kırılgan bir durumdur. Her an dava konusu edilebilir. Hukuki paylaşım ise mirasçılar veya ortaklar arasında kesin bir çözüm sunar. Özellikle taşınmaz mallarda paydaşlığın tapudan kaldırılması için mutlaka hukuki bir paylaşım gereklidir.
Uygulamada Sıkça Karşılaşılan Sorunlar ve Yargı Kararları
Tapuda tescil ve fiili kullanım arasındaki farklılıklar
Tapuda tescil ve fiili kullanım, rızai taksim yapıldığında karşımıza çıkan en önemli kavramlardan biridir. Genelde, bir taşınmaz miras yoluyla birden fazla kişiye geçtiğinde, tapuda tüm mirasçılar hissedar olarak görünür. Ancak, günlük hayatta, mirasçılar arasında yapılan paylaşımla her bir mirasçı taşınmazın belli bir bölümünü kullanmaya başlar. Buna fiili paylaşım ya da fiili kullanım denir. Yani kişiler, örneğin bir arsanın kuzey kısmında kim oturacak, güney kısmında kim kullanım hakkı elde edecek gibi kendi aralarında anlaşabilirler.
Fakat burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta vardır: Fiili kullanım ve taksim, sadece mirasçılar arasında bir anlaşma ile yapılırsa, tapuda bu değişiklik otomatik olarak gözükmez. Yani fiilen aralarında bir paylaşım olsa da, resmi olarak taşınmaz yine tüm mirasçılar adına kayıtlı kalır. Tapuda yapılan tescil işlemi ise, bu paylaşımın resmi olarak tanınması anlamına gelir. Tapuda tescil gerçekleşmeden sadece fiili paylaşımın yapılması, hukuken tam anlamıyla güvence sağlamaz. Örneğin yeni bir satış ya da miras paylaşımı gerektiğinde, fiili kullanım dikkate alınmaz, esas olan tapuda kimin üzerine kayıtlı olduğudur.
Maalesef uygulamada, sadece fiili taksim yapıldığı ve tapuda tescil gerçekleşmediği için hakkını kaybeden mirasçılar olabilmektedir. Bu nedenle, rızai taksim yapıldığında mutlaka bu paylaşımın tapuya tescil ettirilmesi gerekmektedir. Aksi halde ileride hukuki uyuşmazlıklarla karşılaşmak kaçınılmaz olur.
Yargıtay'ın ilgili kararlarının önemi
Yargıtay kararları, rızai taksimde yaşanan sorunların çözüme kavuşturulmasında oldukça önemlidir. Özellikle taşınmazların paylaşımında tapuda tescil şartı ve fiili taksim arasındaki farklar konusunda Yargıtay, yıllardır istikrarlı bir içtihada sahiptir. Yargıtay, fiili paylaşımı sadece mirasçılar arasında bağlayıcı bir durum olarak kabul eder, üçüncü şahıslara veya resmi kurumlara karşı ancak tapuda tescil ile hak sağlanabileceğini sıkça vurgular.
Birçok Yargıtay kararında, “fiili paylaşımın veya paydaşlar arasında düzenlenen rızai taksim sözleşmesinin tapudaki kaydı değiştirmeyeceği” açıkça belirtilmiştir. Yani Yargıtay'a göre, mirasçılar arasında yapılan anlaşma varsa bu kendi aralarında geçerli olsa da, resmi işlemlerde ve üçüncü kişilere karşı bir etki göstermez. Hak kaybı yaşanmaması için tapuda gerekli işlem yapılmalıdır.
Ayrıca Yargıtay, rızai taksim sözleşmelerinin şekli ve içeriği ile ilgili de, sözleşmenin tüm mirasçıları kapsaması gerektiğine, sözleşmede belirtilen hususların açık ve net olmasına dikkat çekmektedir. Eğer bir mirasçı sözleşmeye katılmazsa veya imzalamazsa, yapılan fiili taksim ya da sözleşmenin geçersiz olacağını vurgulamaktadır.
Sonuç olarak, Yargıtay'ın kararları, uygulamada karşılaşılan sıkıntıların doğru şekilde çözülmesi için yol gösterici ve bağlayıcı niteliktedir. Eğer bir miras paylaşımı yapılıyor ve rızai taksim söz konusu ise, hem fiili paylaşımın yanında mutlaka tapuda tescil işlemi de yaptırılmalı, hem de Yargıtay’ın ilgili içtihatlarına uygun hareket edilmelidir. Bu sayede ileride çıkabilecek anlaşmazlıkların ve olası hak kayıplarının önüne geçilebilir.
Rızai taksimde vasinin rolü ve sınırlamaları
Rızai taksimde vasinin rolü oldukça önemlidir. Özellikle mirasta reşit olmayan, kısıtlı veya akıl hastalığı sebebiyle ehliyeti kısıtlanmış kişilerin bulunması durumunda, bu kişilerin haklarını korumak vasinin temel görevidir. Vasi, bu durumlarda kısıtlının menfaatini gözetmek zorundadır. Rızai taksim sözleşmesi yapılırken, vasinin mahkemeden izin alması şarttır. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin onayı olmadan yapılan paylaşımlar, ileride kısıtlı açısından sorun yaratabilir.
Vasinin görevini yerine getirirken, mirasın paylaşımında adaletli davranması gerekir. Vasi, hiçbir mirasçıya haksız bir avantaj sağlamamalı ya da kısıtlının zararına olacak şekilde kararlar vermemelidir. Ayrıca, vasinin taksim sözleşmesi üzerinde imza atması da yeterli değildir. Mahkeme izni olmadan yapılan işlemler, özellikle kısıtlının zararına olursa, geçersiz kabul edilebilir. Yargıtay kararlarında da bu hususun altı sıkça çizilmektedir.
Kısacası, rızai taksimde vasinin rolü; hem kısıtlıyı temsil etmek hem de paylaşım sürecinin adil ve yasalara uygun şekilde yürütülmesini sağlamaktır. Vasi, her adımda mahkeme izni ve kontrolüyle hareket etmek zorundadır. Böylece hem işlemin geçerliliği sağlanır hem de kısıtlının haklarının zedelenmesi önlenir.
Mirasçıların haklarının korunmasına yönelik öneriler
Mirasçıların haklarının korunması, mirasın paylaşımı ve özellikle rızai taksim sürecinde temel bir gerekliliktir. Özellikle kısıtlı ya da reşit olmayan mirasçılar söz konusuysa, vasi ya da yasal temsilcinin adımlarına dikkat edilmelidir. Mirasta hak kaybı yaşanmaması için şu öneriler öne çıkmaktadır:
- Rızai taksim sözleşmeleri hazırlanırken, tüm mirasçıların açık rızası alınmalı ve metinde kimseye hak kaybı yaşatılmamalı.
- Vasi, kesinlikle Sulh Hukuk Mahkemesi'nden izin almalı. Mahkeme onayı olmadan yapılan sözleşmeler ileride iptal edilebilir.
- Mirasçıların hepsi sürece dahil edilmeli. Bir ya da birkaç mirasçının dışlanması, sözleşmenin tamamının geçersiz olmasına sebep olabilir.
- Sözleşmeleri imzalamadan önce mutlaka bir avukata danışılması, hak kayıplarının önlenmesinde önemli bir adımdır.
- Özellikle tapu işlemlerinde, fiili paylaşım ve hukuki paylaşımın birbiriyle uyumlu olmasına dikkat edilmeli. Yani yapılan paylaşım tapuya da doğru şekilde tescil edilmeli.
- Mirasçıların her biri için paylaşım sonrası tapu kayıtlarının güncellenmesi sağlanmalı.
- Kısıtlının veya temsil edilenin çıkarlarını korumak adına, ek güvence ve denetim istenebilir.
Hakların korunması için süreç boyunca şeffaf davranmak, sürekli bilgi paylaşmak ve resmi prosedürlere uygun hareket etmek, mirasçıların ileride mağduriyet yaşamalarını engeller. Böylece rızai taksim süreci hem hızlı hem de adil bir biçimde tamamlanmış olur.