İzale-i Şuyu Davasında Hissedarın Şufa Hakkı Var Mı?
İzale-i şuyu davasında hissedarın şufa hakkı var mı sorusu, özellikle miras kalan taşınmazlarda sıkça araştırılıyor. Çünkü izale-i şuyu davası çoğu zaman taşınmazın açık artırma ile satışı demek; oysa şufa hakkı (önalım) bir paydaşın payını üçüncü kişiye yaptığı normal pay satışında gündeme geliyor.
Bu yazıda şunları sade biçimde açıklıyoruz:
- Şufa hakkı nedir, nasıl işler?
- İzale-i şuyuda satışta kullanılabilir mi?
- Dava öncesi pay satışında şartlar ve süreler (TMK 732-733) nelerdir?
- Uygulamada sık yapılan hatalar ve pratik öneriler.
Kafa karışıklığını giderip doğru adımı atmanıza yardımcı olacak bir rehber olsun istiyoruz. Peki, izale-i şuyu davasında hissedarın şufa hakkı var mı?
İzale-i Şuyu Davası ve Temel Kavramlar
İzale-i Şuyu Davası Nedir?
İzale-i şuyu davası, bir taşınmazın ya da taşınırın birden fazla kişi arasında paylı mülkiyet olarak paylaşılması halinde, ortaklığın sona erdirilmesi için açılan bir davadır. Bu davanın temel amacı, bir arada paydaş olan kişilerin artık birlikte mülkiyeti devam ettirmek istememeleri hâlinde, mülkiyeti sona erdirip her paydaşa hakkını bağımsız olarak verecek şekilde çözüm sağlanmasını temin etmektir.
İzale-i şuyu davasında en çok karşılaşılan durumlar, miras yoluyla geçen taşınmazlarda ya da hisseli tapularda ortaya çıkar. Taraflardan biri, ortaklığın sonlandırılmasını istediğinde sulh hukuk mahkemesinde bu davayı açabilir. Mahkeme genellikle taşınmazın aynen bölünmesi veya satılıp paranın paydaşlar arasında bölüştürülmesi yöntemleriyle çözüm sunar.
Paylı Mülkiyet ve Hissedarlar
Paylı mülkiyet, bir malın birden fazla gerçek ya da tüzel kişi tarafından belirli hisselerle sahip olunması durumuna denir. Bu durumda her bir paydaşın hakkı sadece kendi payı üzerinde geçerlidir. Paylar genellikle miras veya satış gibi yollarla oluşur. Hissedarlar, paylı malın tümüne sahip değildirler, fakat sahip oldukları pay oranında hak iddia edebilirler.
Paydaşlar, pay üzerinde kendi hissesini satabilir, devredebilir ya da üzerinde işlem yapabilir. Ancak, malın kendisi üzerinde (örneğin tamamını satmak, kiraya vermek gibi) tüm paydaşların ortak kararı gereklidir. Her hissedar dilediği zaman izale-i şuyu davası açma hakkına da sahiptir. Özellikle ortaklık devam ettirilemez hâle geldiğinde, paylaşım kaçınılmaz olur.
Türk Medeni Kanunu’nda İlgili Maddeler (TMK m.698, 732, 733)
Türk Medeni Kanunu’nda paylı mülkiyet ve izale-i şuyu konuları belirli maddelerde düzenlenmiştir. Özellikle üç madde bu konunun temelini oluşturur:
-
TMK m.698: Paylı mülkiyetin tanımı yapılır. Burada paydaşların, mal üzerinde belirli paylar oranında hak sahibi olduğu ve birlikte karar almadan tüm mal üzerinde işlem yapılamayacağı belirtilir.
-
TMK m.732: Şufa (önalım) hakkına ilişkin hükümleri içerir. Yani paylı taşınmazda bir pay satıldığında, öncelikle diğer paydaşların bu payı kendi payına katma hakkı olduğunu düzenler.
-
TMK m.733: Özellikle önalım hakkının kullanılmasıyla ilgili usul ve sürelere yer verir. Paydaşlar, satışın kendilerine bildirildiği tarihten itibaren üç ay içinde, her durumda satıştan itibaren iki yıl geçmeden şufa hakkını kullanmalıdır.
Bu maddeler, hem izale-i şuyu davalarında hem de paylı mülkiyete ilişkin uyuşmazlıklarda başvurulan temel hukuk kurallarındandır. Hak kaybı yaşanmaması için, paydaşların bu maddeleri ve haklarını iyi bilmeleri gerekir.
Şufa Hakkı Nedir?
Şufa hakkı, bir taşınmazda pay sahibi olan kişilere (yani hissedarlara), diğer bir hissedarın payını üçüncü bir kişiye satması halinde bu payı öncelikli olarak satın alma imkânı veren kanuni bir haktır. Bu hak sayesinde, mevcut paydaşlar dışarıdan yeni bir kişinin taşınmazda pay sahibi olmasını önleyebilirler. Kısaca özetlemek gerekirse, şufa hakkı ile hissedarlar aralarında taşınmazın bütünlüğünü ve mevcut ortaklığı koruma şansı elde ederler. Türkçe'de bu hak genellikle "önalım hakkı" olarak da bilinmektedir.
Şufa Hakkının Hukuki Dayanakları
Şufa hakkının temel hukuki dayanağı, Türk Medeni Kanunu’nun 732. maddesidir. Bu madde, paylı mülkiyette bir paydaşın taşınmaz üzerindeki hissesini üçüncü bir kişiye satması durumunda, diğer paydaşlara bu hisseleri öncelikli olarak aynı şartlarla satın alma hakkı sağlar. Yani, şufa hakkı kanundan doğan bir haktır ve paydaşların korunmasını amaçlar. Ayrıca, taraflar arasında yapılan sözleşme ile de şufa hakkı doğabilir. Ancak sözleşmeye dayalı önalım hakkı kişisel niteliktedir; tapuya şerh verilmedikçe tüm üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez. Şufa hakkı gerek yasal mevzuatta gerekse sözlü/yazılı anlaşmalarla doğabilir.
Şufa Hakkının Doğması İçin Gerekli Koşullar
Şufa hakkının kullanılabilmesi için bazı temel şartlar gerekir:
- Şufa hakkı yalnızca paylı mülkiyette kullanılabilir, yani taşınmazda hisseli tapu olmalıdır.
- Hissedar kendi hissesini başka bir paydaşa değil, üçüncü bir kişiye satmış olmalıdır.
- Satış işleminin gerçek bir satış olması gerekir (örneğin bağış değil).
- Taşınmazın nitelik olarak paylı mülkiyette ve tapulu olması gerekir. Kat irtifakı veya kat mülkiyeti olan yerlerde ise şufa hakkı uygulanmaz.
- Sözleşmeden doğan şufa hakkı için ise taraflar arasında yazılı bir önalım sözleşmesi yapılmış olmalı ve ihtiyaç varsa tapu kütüğüne şerh verilmiş olmalıdır.
Yani özetle, hisseli taşınmazdan bir pay, üçüncü kişiye satılırsa şufa hakkı doğar ve paydaşlar bu hakkı kullanmak için mahkemeye başvurabilirler.
Şufa Hakkının Kullanım Süreleri ve Usulleri
Şufa hakkının kullanılması belirli sürelerle sınırlandırılmıştır. Türk Medeni Kanunu’na göre:
- Hisse satışı hak sahibine (yani diğer paydaşlara) noter aracılığıyla bildirildiyse, bildirim tarihinden itibaren 3 ay içinde önalım (şufa) davası açılması gerekir.
- Satış bildirilmese bile, her koşulda satış işleminin üzerinden 2 yıl geçmekle bu hak düşer.
- Sözleşmeye dayalı şufa hakkı varsa, sözleşmede belirli bir süre konmuşsa bu süre içinde, yoksa en çok 10 yıl boyunca bu hak devam eder.
Şufa hakkı, satış yapılan üçüncü kişiye karşı Asliye Hukuk Mahkemesi’nde ve dava yoluyla kullanılabilir. Hissedar, satış bedelini ödeyerek yeni hisseyi kendi adına tescil ettirmek isterse mahkemede dava açmalıdır.
Şufa Hakkının Kullanılamayacağı Durumlar
Her durumda şufa hakkı kullanılamaz. Kullanılamayacak başlıca durumlar şunlardır:
- Paydaşlar arası satışlarda: Eğer paylı mülkiyetteki bir hissedar, hissesini diğer bir hissedara satarsa şufa hakkı ileri sürülemez.
- Taşınmazın tamamının tüm paydaşlara devrinde: Tüm paydaşlar birlikte taşınmazın tamamını bir üçüncü kişiye satarsa, şufa hakkı devre dışı kalır.
- Fiili taksim yapılmış taşınmazlarda: Eğer taşınmaz paydaşlar arasında paylaşılmış ve fiilen bölünmüşse şufa hakkı ortadan kalkar.
- Trampa, bağış veya ölüm gibi satış dışı işlemlerde: Gerçek bir satış ilişkisi bulunmayan durumda, yani tapuda satış dışındaki işlemlerde (trampa, bağış, miras gibi) şufa hakkı kullanılmaz.
- Tapusuz taşınmazlarda: Tapuda kaydı olmayan taşınmazda şufa hakkı geçerli olmaz.
- Komşu parsel satışı gibi eski düzenlemeler: 4 Kasım 2020’den itibaren sınırdaş tarım arazilerinde komşuya şufa hakkı kaldırılmıştır.
Kısacası, şufa hakkı sadece kanun veya sözleşmenin açıkça öngördüğü durumlarda ve belirli koşullarda kullanılabilir. Her koşulda bir taşınmaz satışı var diye şufa hakkı doğmaz; detaylara dikkat etmek gerekir.
İzale-i Şuyu Davasında Şufa Hakkı
İzale-i Şuyu Davası Açılmadan Önce Şufa Hakkı
İzale-i şuyu davası açılmadan önce şufa hakkı, özellikle taşınmazlarda hissedar olan kişilerin gündemine gelebilir. Şufa hakkı, bir taşınmaz paydaşlarından biri kendi hissesini üçüncü kişiye sattığında, diğer hissedarlara bu hisseyi satın alma önceliği tanır. İzale-i şuyu davası gündeme gelmeden önce, ortaklardan biri hissesini tamamen veya kısmen dışarıdan birine satarsa, kalan hissedarlara şufa hakkı doğar. Burada önemli olan satış işleminin gerçek ve resmi biçimde gerçekleşmiş olmasıdır.
Şufa hakkı, genellikle noter kanalıyla veya tapuda gerçekleşen satışlarda ortaya çıkar. Hissedarlar, satış gerçekleştikten sonra yasal süresi içinde şufa davası açabilirler. Eğer bu hakkı kullanmak istemezlerse, satış geçerliliğini korur ve yeni alıcı paydaş olur. İzale-i şuyu davası açılmadan önce şufa hakkı kullanılmışsa, hisseyi alma imkanı doğar ve ileride ortaklığın giderilmesi davasında yeni bir paylaşım gündeme gelmez.
İzale-i Şuyu Davası Sürerken Hissedarın Şufa Hakkı
İzale-i şuyu davası sürerken hissedarların şufa hakkı ile ilgili çeşitli kafa karışıklıkları ortaya çıkabiliyor. Dava sürecinde, dava konusu taşınmazdaki hisseler, maliklerin kendi aralarında veya üçüncü kişilere devredilebiliyor. Eğer dava açıldıktan sonra bir hissedar hissesini üçüncü bir kişiye satarsa, diğer hissedarların şufa hakkı doğar. Ancak burada önemli bir detay bulunur: Şufa hakkının etkin şekilde kullanılabilmesi için, devir işleminin noter veya tapu gibi resmi yollarla yapılması gereklidir.
Dava süresince mantık olarak paylaşım yapılamazsa ve satış gerçekleşirse, bu durumda payı devralan üçüncü kişi de davaya taraf olur. Hissedarlar şufa hakkını dava süresinde de açabilirler, ancak uygulamada mahkemeler şufa davası ile izale-i şuyu davasının birleştirilemeyeceğine karar verebilir. Bu nedenle iki sürecin takibinin ayrı ayrı yapılması mühimdir.
Dava Sonucunda Satış ve Açık Artırmanın Şufa Hakkına Etkisi
Dava sonucunda mahkeme, taşınmazın aynen taksim edilememesi halinde satışına karar verebilir. Türkiye'de genellikle satış, açık artırma yoluyla yapılır. Satış sonunda ortaya çıkan gelir, hisseler oranında pay sahiplerine dağıtılır. Bu durumda şufa hakkı işlevini kaybeder. Çünkü açık artırmada şufa hakkı uygulanmaz. Artık taşınmaz üzerindeki malikler belli bir kişi değil, ihaleyi kazanan olur.
Dava sonucunda yapılan satışlarda, hissedarların herhangi bir öncelik hakkı bulunmaz. Satın almayı isteyen herkes ihaleye katılabilir. Böylece şufa hakkı, klasik anlamda sadece paylı mülkiyete tabi hisselerin noter veya resmi satışında geçerli olup, açık artırma yöntemi ile yapılan satışlarda kullanılmaz hale gelir.
Açık Artırmada Hissedarların Alış Önceliği Var mı?
Açık artırmada hissedarların alış önceliği bulunmaz. Kanunlar gereği, açık artırma tamamen herkese açıktır. Hissedarlar da ihaleye katılabilirler fakat diğer katılımcılardan bir farkları olmaz. En yüksek teklifi veren kimse, taşınmazı satın alır. Yani şufa, açık artırmada yoktur. Ancak bazı hissedarlar yüksek teklif verebilir ve ihaleyi kazanabilir. Bu durumda öncelik değil, rekabet söz konusu olur.
Satış Türleri: Aynen Taksim ve Satış Yoluyla Taksim
İzale-i şuyu davasında uygulanan iki temel satış türü vardır: aynıen taksim ve satış yoluyla taksim. Aynen taksim, taşınmazın bölünebilecek durumda olması halinde paydaşlara fiilen bölünüp verilmesi anlamına gelir. Bu yöntem, genellikle tarla, arsa gibi bölünebilir taşınmazlarda kullanılır.
Satış yoluyla taksim ise bölünmenin mümkün olmadığı taşınmazlar için tercih edilir. Mahkeme, taşınmazın satışına ve bedelin paydaşlar arasında hisseleri oranında paylaşılmasına karar verir. Satış, genellikle açık artırma şeklinde yapılır.
Her iki yöntemde de mevcut hissedarların hakları korunur. Ancak satış yoluyla taksimde, mülkiyet tamamen yeni alıcıya geçebildiği ve şufa hakkı devreye girmediği için tarafların dikkatli olması gerekir. Özellikle değerli taşınmazlarda, satışın sonucu tüm hissedarlar açısından önemli ekonomik sonuçlar doğurur.
Hissedarlar ve Şufa Hakkı İlişkisi
Hissedarlar Arası Satışlarda Şufa Hakkı
Hissedarlar arası satışlarda şufa hakkı genellikle en çok merak edilen konulardan biridir. Şufa hakkı, paylı mülkiyete sahip olan hissedarların kendi aralarındaki satışlarda da gündeme gelebilir. Ancak Türk Medeni Kanunu'na göre asıl amaç, taşınmaz üzerindeki payın yabancı bir üçüncü kişiye geçmesini engellemektir. Yani, bir hissedar başka bir hissedara payını satarsa, diğer hissedarlar önalım hakkı talep edemez. Çünkü satış işlemi ortaklar arasında gerçekleşir ve mal yeni bir yabancıya geçmez.
Birçok kişi bu konuyu yanlış anlayabiliyor. Eğer satış, doğrudan paydaşlar arasında oluyorsa şufa hakkı söz konusu değildir. Yani, mevcut hissedarlar kendi aralarında serbestçe pay devri yapabilir. Bu durumda şufa hakkı kullandırılmaz. Fakat satış ya da devir üçüncü bir kişiye yapılacaksa o zaman diğer hissedarların şufa hakkı doğar.
Üçüncü Kişiye Satışta Şufa Hakkı
Üçüncü kişiye satışta şufa hakkı, hissedarlık ilişkisi ve taşınmaz devri açısından en önemli alanlardan biridir. Paylı mülkiyette bir hissedar payını üçüncü bir kişiye sattığında, diğer hissedarların şufa hakkı ortaya çıkar. Bu hak sayesinde mevcut hissedarlar, taşınmazın kendi kontrolleri dışında bölünmesini veya başka ellere geçmesini engellemeye çalışırlar.
Bu hak yasal bir öncelik sağlar. Paydaşlardan biri, payını üçüncü kişiye sattığı anda diğer paydaşlar, satışa konu olan hisseyi aynı şartlarda almak için mahkemeye başvurabilirler. Şufa hakkı kullanıldığında, satışın bedeli ve şartları üçüncü kişiye yapılan satışla aynı olmalıdır. Eğer hissedarlar belirlenen süre içinde bu haklarını kullanmazlarsa, pay üçüncü kişinin üzerine geçer.
Burada önemli olan, satışın gerçek olması ve resmi şekilde noter ya da tapuda yapılmasıdır. Paydaşlar söz konusu satışı öğrendikten sonra yasal süresi içinde şufa hakkı davası açmalıdır.
Miras Ortaklığı ve Hissedarların Şufa Hakları
Miras ortaklığı ve hissedarların şufa hakları, Türk hukuk sisteminde özel bir yere sahiptir. Bir taşınmaz vefat eden bir kişiden miras yolu ile paydaşlara kaldığında, hissedarlar arasında genellikle miras ortaklığı oluşur. Bu durumda hisseler tapuda mirasçılar adına kayıtlı olurken, paylı mülkiyet ilişkisi başlar.
Miras paydaşları arasındaki satışlarda özel bir durum vardır. Genellikle mirasçılardan biri payını üçüncü bir kişiye satmak isterse, diğer mirasçılar şufa hakkı ile bu satışa müdahil olabilirler. Ancak miras ortaklığı dönemi sona ermeden, yani intikal işlemleri tamamlanmadan resmi bir pay devri mümkün değildir. Çünkü miras ortaklığı sırasında herkesin hakkı devam eder ve paylar netleşmemiş olur.
Mirasçılar arasında taşınmaz resmen bölüşülüp paylar kesinleştikten sonra şufa hakkı daha etkin şekilde kullanılabilir. Böylece miras yoluyla edinilmiş taşınmazlarda hissedarlar, dışarıdan birinin ortak olması riskini şufa hakkı sayesinde azaltabilirler. Bu hak, mirasın gereksiz şekilde dağılmasını ve aile dışına çıkmasını önlemede oldukça önemlidir.
Dava Sürecinde Uygulamalar ve Mahkeme Kararları
Sulh Hukuk Mahkemesinin Görevi ve Yetkisi
Sulh Hukuk Mahkemesinin görevi ve yetkisi, izale-i şuyu davası ve şufa hakkı ile ilgili davalarda önemli bir yer tutar. İzale-i şuyu davasında, taşınmaz malın ortaklığı sona erdirilmek istenir. Bu gibi durumlarda davaya bakmak Sulh Hukuk Mahkemesi'nin yetkisindedir. Ayrıca, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi bu davalara bakar. Yani, davalı veya davacı başka şehirde bile olsa, taşınmazın kayıtlı olduğu yer esas alınır.
Paydaşlar arasında anlaşma sağlanamazsa mahkeme karar verir ve bu karar doğrultusunda taşınmaz açık arttırmayla satılabilir ya da taksim yoluna gidilebilir. Sulh Hukuk Mahkemesi, şufa (önalım) hakkı ile ilgili yapılan itirazları veya talepleri de değerlendirir. Şufa hakkına dayalı talepler de genellikle bu mahkemelerde karara bağlanır.
Yargıtay Kararlarında Şufa Hakkının Yeri
Yargıtay kararlarında şufa hakkının yeri oldukça geniştir. Özellikle hissedarlar arasında yaşanan satışlar sonrası şufa hakkının nasıl kullanılacağı, Yargıtay kararlarıyla şekillenmiştir. Yargıtay, şufa hakkının özel ve sıkı kurallara bağlı bir hak olduğunu açıkça vurgular. Kararlarında, satılan payla ilgili diğer hissedarların haklarının korunması gerektiği sıkça belirtilir.
Ayrıca, Yargıtay; gerçek satış olup olmadığı, muvazaa iddiası, satış bedelinin gerçekliği ve hakkın ne zaman doğup doğmadığı gibi kritik ayrıntılara da dikkat çeker. Satışın üçüncü kişiye yapılmış olması halinde diğer hisse sahiplerinin açacağı şufa davası için gerekli koşulların ayrıntılı incelenmesi emredilir. Yargıtay kararları, paydaşlar arasında daimi bir denge kurmak ve adil sonuçlar ortaya koymak için yol gösterici olur.
Muvazaa İddiası ve Satış Bedeli Sorunları
Muvazaa iddiası ve satış bedeli sorunları, izale-i şuyu ve şufa davasında sıkça ortaya çıkan sorunlardandır. Muvazaa, tarafların gerçek durumu gizleyip görünüşte farklı bir işlem yapması olarak tanımlanır. Pay satışlarında gösterilen bedel gerçekte ödenmemişse veya daha düşük bir tutar yazılmışsa, diğer hissedarlar muvazaa iddiasıyla mahkemeye başvurabilir. Mahkemeler ise bu iddiaları ciddiyetle inceler.
Satış bedeli konusunda ise; satışın piyasa değerinin çok altında gösterilmesi, önalım hakkının kullanımını engellemek veya hisseyi daha düşük fiyata devretmek istenmesiyle karşılaşılabilir. Sulh Hukuk Mahkemesi ve Yargıtay, satış bedelinin gerçek olup olmadığına dikkat eder; muvazaa tespit edilirse davanın sonucu buna göre belirlenir. Ayrıca, satışın geçersiz sayılması gibi yaptırımlar da gündeme gelebilir. Bu nedenle muvazaa ve satış bedeli tespiti, davanın seyrini tamamen değiştirebilecek önemli unsurlardandır.
Hissedarlar Arasında Yazılı/Sözlü Anlaşma
Hissedarlar arasında yazılı ya da sözlü anlaşma yapmak, izale-i şuyu davası ve ortaklığa son verme sürecinde en pratik çözüm yoludur. Yazılı anlaşmalar, hissedarların haklarının daha güvenli şekilde korunmasını sağlar. Çünkü tarafların daha sonra hakkını ispat etmesi ya da doğabilecek anlaşmazlıklarda belge gösterebilmesi mümkün olur.
Yazılı anlaşmalar genellikle tapu müdürlüğünde, noter huzurunda veya avukat aracılığı ile hazırlanır. Bu belgede taşınmazın bölüşülmesi, hisse devri, bedel ödemesi gibi hususlar net bir şekilde yer alır. Yazılı bir protokol ile yapılan anlaşmalar; ileride açılabilecek davaların önüne geçer, işlemleri hızlandırır ve mahkemede delil olarak kullanılabilir.
Sözlü anlaşma ise taraflar arasında daha hızlı ve basit şekilde yapılabilir. Ancak özellikle taşınmaz gibi değerli mal varlıklarında sözlü anlaşmanın ileride ispatı çok zordur. Bu nedenle hissedarların güvendiği bir ortamda dahi olsa önemli kararları mutlaka yazılı hale getirmeleri tavsiye edilir. Unutulmamalıdır ki, tapu işlemlerinde resmi şekil zorunluluğu olduğu için yazılı anlaşma şarttır ve tapuda resmi sözleşme yapılmadan hisse devri hukuken tamamlanmaz.
Hissedarlar arasında anlaşmak, mahkemeye gitmeden sorunu çözmenin en barışçıl yoludur. Anlaşarak ortaklığı sonlandırmak, sürecin çok daha az masraflı ve hızlı olmasını sağlar.
Profesyonel Hukuki Destek Almanın Önemi
Profesyonel hukuki destek almak, başta izale-i şuyu davası olmak üzere, ortaklığın giderilmesi ve şufa hakkı gibi karmaşık hukuki süreçlerde büyük önem taşır. Avukat yardımı ile hem haklarınızı öğrenir hem de yasal hak kaybını önleyebilirsiniz.
Bir avukat, taraflar arasında sağlanacak yazılı anlaşmaların hukuka uygun şekilde hazırlanmasını ve sonradan hak kaybı yaşanmamasını sağlar. Şufa hakkı kullanımı, hissedarlar arasında anlaşmazlık, satışın türü gibi teknik hukuki detayları bilen bir uzmanın sürece dahil olması; ileride mahkemede ortaya çıkabilecek sorunların baştan engellenmesine yardımcı olur.
Ayrıca avukat, tapu işlemlerinde, noter işlemlerinde ve mahkemede temsil ederek işlemlerin hızlı ve doğru şekilde yürütülmesini sağlar. Özellikle taşınmaz hukuku davaları hem uzun sürebilir hem de maddi kayıplara sebep olabilecek sonuçlar doğurabilir. Doğru ve zamanında alınan profesyonel destek ile, işlem masraflarını ve hukuki riskleri en aza indirmek mümkündür.
Sonuç olarak, ortaklardan en az birinin profesyonel bir hukukçudan destek alması, sürecin sorunsuz bir şekilde ilerlemesi, tarafların menfaatlerinin korunması için çok önemlidir. Güvenli, hızlı ve düşük maliyetli bir çözüm için uzman görüşü almak her zaman en iyi adım olur.